Taşra Teşkilatı

Ç Çevrimdışı

çubuk prenses

New member
TASRA TESKILÂTI

Osmanli fetih geleneginin en önemli özelliklerinden biri, fethedilen yerlere hukuku temsilen bir kadi'nin, idareyi temsilen bir beyin (subasi)tayin edilmesidir. Orhan, I. Murad ve Yildirim Bâyezid zamanlarinda gerçeklestirilen fetih hareketleri ile devletin sinirlari bir hayli genisledigi gibi, teskilatlanma da o ölçüde hizlanmistir.

Zamanla sinirlari genisleyip büyüyen Osmanli Devleti'nin merkezden idare edilmesi zorlasiyordu. Bu güçlügü gidermek ve halkinin ihtiyaçlarina cevap verebilmek için, yabancilarin hâlâ hayran olduklari ve adina "Osmanli Düzeni" dedikleri devlet nizami gelistirildi. Iste bu nizam sayesinde Osmanlilar, alti asirdan daha fazla bir süre idarede kalmayi basardilar.

Osmanli Devleti'nde tasra idaresi, asagidan yukariya köy, kaza, sancak ve beylerbeyilik olmak üzere idarî ve askerî taksimata tabi tutulmustu. Reâya denilen köy halki da "dirlik", "vakif ve "mülk" reâyasi olmak üzere üç sinifa ayrilmisti. Köylerin birlesmesiyle kazalar, kazalarin birlesmesinden sancaklar, sancaklarin birlesmesinden de eyaletler ortaya çikmisti. Bununla beraber Osmanli Devleti'nin ilk dönemlerinde eyâlet, vilayet, liva, kaza ve nahiye gibi tabirlerin, birbirlerinin yerine kullanildigi da olmustur. Nitekim Eyâlet-i Rûm (Sivas-Amasya) yerine "Nahiye-i Rûm" tabiri kullanildigi gibi eyalet tabiri de o zamanlar için pek açik ve belli bir mânâyi ifade etmiyordu. XV. asir ortalarinda eyâlet kelimesi, beylerbeyilikten ziyade, küçük mintikalari gösteriyordu. Idarî teskilatta en fazla öneme sahip birimler, kaza ve sancaklardi. Kazalarda yönetici sinif olarak kadi, alaybeyi ve subasilar bulunurdu. Bunlardan kadilar, askerî olmayan ser'î ve hukukî hususlardan sorumlu olduklari gibi kazanin iasesinin temini, belediye, adliye, devlet tarafindan merkezden istenilen seylerin temin ve tedariki ile de sorumlu idiler. Subasilar, kazanin genel güvenligini (asayisini) saglamakla vazifeliydiler. Askerî meseleler de alaybeyinin yetkisinde idi. Beylerbeyine bagli kazalarda ise inzibat ve askerî idare, timar subasisina aitti. Osmanli tasra teskilâti, uzun ve çesitli merhalelerden geçtikten sonra XVI. asirda Rumeli, Anadolu, Arabistan ve Kuzey Afrika'da en gelismis sekline ulasmisti. Osmanli eyâlet idaresi, kendinden önceki Türk ve Müslüman devletlerine ait idarelerden bir çok temel unsuru almis olmakla birlikte bu teskilati hayli gelistirmistir. Tasra teskilâti bakimindan yönetici olarak dikkatleri çeken iki görevli bulunmaktadir. Bunlar: Beylerbeyi ile Sancakbeyi isimlerini tasiyan kimselerdir.

BEYLERBEYI

Osmanli Devleti'nde mîrimîran, emirülümera ve XVIII. yüzyildan itibaren de vali gibi kelimelerle ifade edilen beylerbeyi, çok büyük ve itibari yüksek bir görevli idi. Osmanlilarin ilk dönemlerinde sadece bir beylerbeyi bulunur ve bütün ordu islerinden sorumlu olurdu. Hükümdardan sonra sözü en fazla geçerli olan o idi. Bu devlette ilk beylerbeyi olarak bilinen kimse Orhan Gazi'nin oglu Süleyman Pasa idi. Onun vefatindan sonra bu vazife, Lala Sahin Pasa'ya verilmisti. Fakat Sultan I. Murad zamaninda Çandarli Halil Hayreddin Pasa'nin ordu komutanligini da eline almasi üzerine beylerbeyilerin önemleri bir dereceye kadar azalmis gibi görünse de nüfuzlari yine de devam ediyordu. XIV. asir boyunca beylerbeyi, tasra kuvvetlerin komutani ve çesitli sancaklara dagilmis beylerin âmiri durumunda idi. Bu dönemde beylerbeyiler, belli bir bölgenin idarecisi olmak yerine bütün ordu islerinden sorumlu idiler.

Rumeli'de fetihlerin devam ettigi ve hükümdarin da Anadolu'da bulundugu siralarda Rumeli'deki beylerin amiri olan kisi, Rumeli Beylerbeyi haline gelmisti. Nitekim Orhan Bey'in ordu komutani olan oglu Süleyman Pasa'nin beylerbeyi olmasi bu sekilde olmustu. Rumeli'de fetihlerin artmasi ile Anadolu ve Rumeli'nin tek komutan ile idaresi mahzurlu görülerek beylerbeyilik Rumeli ve Anadolu olmak üzere ikiye ayrildi. XV. yüzyilda bu iki beylerbeyilige Rum (Sivas-Amasya) ve Karaman beylerbeyilikleri de ilave edildi. Böylece beylerbeyilik sayisi dörde yükseldi. Yavuz devrinde Diyarbekir, Haleb ve Sam eyâletleri teskil edildi. Kanunî'nin uzun süren saltanati döneminde Dulkadir, Cezayir-i Bahr-i Sefid, Cezayir-i Garb, Erzurum, Musul, Bagdad, Yemen, Budin, Basra, Van, Timasvar, Lahsa, Trablusgarb ve Habes olmak üzere on dört yeni eyâletin teskil edildigi, II. Selim devrinde Kefe, K.ibns, Tunus ve Trablussam olmak üzere dört eyâletin daha kuruldugu, böylece III. Murad devrine gelindiginde 25 eyâletin teskil edilmis oldugu görülmektedir. Daha sonraki tarihlerde beylerbeyilerin sayilari artmakla birlikte selâhiyetleri tahdid edildi. Nitekim bölgelerindeki sancakbeylerinin tayinlerinin dogrudan dogruya merkezden yapilmasi ve sancakbeylerinin hem yönetimde hem de seferlerde sultanin emri ile ayri olarak görevlendirilebilmeleri, beylerbeyilerin otoritelerini smirlandinyordu.

Beylerbeyiler, kendi bölgelerinde bütün "umur-i siyasette" sultanin temsilcisi olmak, beylerbeyi divaninda askerî hususlara dair meseleleri halletmek, güvenligi saglamak, timar tevcihi ve terakkilerini yürütmek gibi vazifelerle yükümlü idiler. Beylerbeyiler, kendi bölgelerindeki sancakbeyleri ile timarli sipahileri maiyetine alarak emr edilen yerde orduya katilmak zorunda idiler. Beylerbeyi seferle görevlendirildigi zaman yerine vekil olarak "mütesellim" denilen birisini birakirdi. XVI. yüzyildaki yetkileri her ne kadar bütün sancakbeyleri, kadilar ve diger görevlilerle halk nazarinda "hakim ve vali" olarak tayin edilmisse de özellikle sancakbeyleri üzerinde sadece bir teftisten öteye gitmemistir. Eyâlet içinde sadece kendi sancagi (merkez sancak)nin idaresinden sorumlu tutulmustu.

Iki tug ve haslari bulunan beylerbeyiler, vilayet merkezinde otururlardi. Anadolu beylerbeyiligin merkezi Kütahya, Rumeli beylerbeyilerinki ise Manastir sehri idi. Bunlarin kalabalik bir maiyetleri bulunurdu. Merkezdeki adlî ve hukukî isler, kadi tarafindan görülürdü. Bölgesi ile ilgili isler, kendi baskanliginda toplanan bir divanda görüsülürdü. Hazineye ait isler mal defterdarinca, zeamet isleri timar kethüdasi, timar isleri ise timar defterdarinca yerine getirilirdi.

Derece itibariyle en büyük beylerbeyi Rumeli beylerbeyi idi. Ondan sonra Anadolu beylerbeyi gelirdi. Kanunnâmelerde belirtildigine göre beylerbeyi olabilmek için Mal defterdari, beylik ile nisanci olanlar, besyüz akçalik kadilar ve dörtyüz bin akça hassi olan sancakbeyleri beylerbeyi olabilirlerdi. Rumeli beylerbeyi terfi ettigi zaman "Küçük vezir" yani Divan-i Hümâyun'da sonuncu vezir olurdu. Anadolu beylerbeyi terfi ettigi zaman da Rumeli Beylerbeyi olurdu. XVI. yüzyil ortalarina dogru istikrarli bir sekil alan Osmanli eyâletleri, sâlyâneli (= yillikli) ve sâlyânesiz (= yilliksiz) olmak üzere iki kisma ayrilmisti. Sâlyânesiz eyaletler daha çoktu. Bunlar: Rumeli, Budin, Anadolu, Karaman, Dulkadir, Sivas, Erzurum, Diyarbekir, Haleb, Sam ve Trablussam eyaletleri idi. Bunlarin mahsulati, has, zeamet ve timara ayrilmis olup, hazine ve defterhaneden idare edilmekteydiler. Sâlyâneli eyâletler ise Misir, Habes, Bagdad, Basra, Yemen ve Kaptanpasa eyâletlerindeki bazi sancaklar ile Trablusgarb, Tunus ve Cezayir eyâletleri idi. Bunlarin mahsulati has, zeamet ve timara ayrilmayarak dogrudan dogruya hazine tarafindan yillik olarak beylerbeyi, sancakbeyi, asker vesairenin maaslari ayrildiktan sonra kalani devlet hazinesine gönderilirdi.

Osmanli Devleti'nde eyâletler, 40-50 senelik uzun bir arastirma ve tekemmül döneminden sonra askerî, siyasî ve idarî gelismeler ile zaruretler sonucunda kuruluyorlardi. Nitekim Cezayir-i Bahr-i Sefid, Kibns, Budin, Özi gibi eyaletlerin kurulusu, bu ifadelerin musahhas örnekleridir.

SANCAKBEYI
Kelime olarak birçok mânâya gelen "Sancak", Osmanli tasra teskilatinda kazalarin birlesmesiyle tesekkül eden ve sancakbeyi denilen görevli tarafindan yönetilen idarî birimin adidir. XV. yüzyilda yaygin bir sekilde kullanilan sancak terimi, özellikle XVI. asirda idarî bir birim olarak Osmanli kanunnâmelerinde yer aldigi ve hazirlanan "Tahrir Defterleri"nde her birinin, kendine has ayri ayri kanunnâmelerinin bulundugu görülmektedir.

Bir tug sahibi olan sancakbeylerinin haslari vardi. Bunlar, bir harp vukuunda sancagi dahilindeki timarli sipahilerin toplanma mahalli olan yerlerde (Rumeli'de Isakçi ovasi) toplanmasini saglayip beylerbeyinin komutasi altinda harbe götürmekle mükelleftiler. Ayrica bunlar, mintikalarindaki serbest timar yerlerinden baska, idareleri altindaki sancaklarin hem idarî, hem askerî, hem de asayis islerinden sorumlu idiler. Keza bunlar, kalpazanlikla mücadele etmek, özel görev için gelen devlet memurlarina yardimci olmak ve görevlerinde kendilerine kolaylik saglamak gibi vazifelerle de yükümlü idiler. Sancaktaki suçlularin cezalandirilmasi da sancakbeylerine verilmisti. Nitekim kanunnâmede "tutulan kimesneyi sancakbeyi suçuna göre hakkindan gele" denilmektedir. Buna karsilik sancakbeyleri idarelerinde bulunan sancakta islenen cürümlerin vergilerinin tamamini veya bir kismini alirlardi. Bazi sancaklarda da "Çift resmi" ve "Resm-i arûsâne" gibi vergilerden paylari vardi.

Sancakbeylerinin dereceleri, sahip olduklan has gelirine göre tayin edilirdi. Kanunnâmelerde belirtildigi gibi bunlara dörtyüz bin akçaya kadar has verilmekteydi. Ogullarina ise otuz bin akçalik zeamet baglanirdi. Sancakbeyleri protokolda bütün agalarin üstünde bir yere sahiptiler. Devlet merkezindeki yeniçeri agasi, nisanci, mir-i alem gibi hizmet sahipleri, sancak beyi olurlarsa besyüz veya dörtyüz bin ile tayin edilirlerdi.
 
N Çevrimdışı

naptera

New member
Ynt: Taşra Teşkilatı

OSMANLI DEVLETİNDE
TAŞRA TEŞKİLATI:
Taşra teşkilatı,merkez dışındaki yönetimdir.İki temel sisteme dayanır:
a-Tımar Sistemi:Bir kimseye belli bir hizmet için,belli bir ücret karşılığında devlete ait gelir getiren kaynakların tahsis edilmesidir.Bu gelir kaynaklarına “Dirlik” adı verilir.Dirlik gelirlerine göre;has,zeamet ve tımar olmak üzere üçe ayrılırdı.Dirlik sahibi toprağın sahibi değildi,toprak devletindir.Çağırıldığında bakmak zorunda olduğu olduğu askerleriyle birlikte orduya katılmak zorundaydı.Buna uymayanların dirlikleri ellerinden alınırdı.
Tımar sistemi ile hem en kalabalık ordu beslenmiş,hem de bölgelerin bayındırlık,ekonomi ve sosyal hayatı da düzene girmiş oluyordu.
b-İltizam Sistemi:Bir tür vergi toplama sistemidir.Bu sistemde vergi gelirleri açık arttırma ile satılırdı. Satın alan kişilere mültezim adı verilirdi.Mültezimler topladıkları vergileri hazineye aktarırken,belli miktarını da kendilerine ayırıyorlardı.Mültezimler aynı zamanda bulundukları bölgenin yöneticisi idiler,çünkü dirlik sahiplerine tanınan haklar mültezimlere de tanınmıştır.
ASKERİ-İDARİ TEŞKİLAT
Bu teşkilata göre ülke “beylerbeylik”lere(Eyalet) bölünmüştür.Eyaletler “sancak”lara(sancaklar,temel yönetim birimidir),sancaklar “kaza”lara,kazalar da “köy”lere bölünerek yönetilirdi.
Eyaletler:
En büyük yönetim birimi olan Eyaletleri Beylerbeyi,yönetirdi.Beylerbeyi eyaletlerinin hem yöneticisi,hem de komutanı idi.Paşa Sancağı adı verilen merkez sancakta oturur,hükümdarın emriyle gerektiğinde ordusu ile birlikte savaşlara katılırdı.Eyaletler,üçe ayrılırdı:
a-Sâliyaneli (Yıllıklı) Eyaletler:Vergi gelirleri İltizam usulü ile toplanan,tımar sisteminin uygulanmadığı eyaletlerdir.
b-Sâliyanesiz(Yıllıksız) Eyaletler:Tımar sisteminin uygulandığı eyaletlerdir.
c-Özerk Eyaletler:İç işlerinde serbest,dış işlerinde Osmanlı Devletine bağlı eyaletlerdir.Yıllık vergilerini ödemek ve gerektiğinde hükümdarın emri ile savaşa ordularını göndermek zorundaydılar.
Sancaklar:
Sancakların yönetimi Sancak Beylerine aittir.Sancak beyleri de o sancağın hem yöneticisi,hem de komutanı idi.Savaşta bağlı bulundukları beylerbeyinin ordusuna katılırlardı
Kazalar:
Kazaları Kadılar yönetirdi.Aynı zamanda İslam Hukukuna göre kişiler arasındaki anlaşmazlıkları çözerlerdi.
MAHALLİ TEŞKİLAT:
a-Köy ve Mahalle Teşkilatı:Osmanlı Devleti,köy ve mahallelerde oturanları defterlere kaydederlerdi.Müslüman köy ve mahallelerin lideri
imamdı.Diğerlerinin ise kendi dini görevlileri idi.Ayrıca halk tarafından seçilen ve güvenliği sağlayan Yiğitbaşı adı verilen görevliler vardı.
b-Esnaf Teşkilatı:Üretimde bulunan her meslek grubu kendi meslek dalı ile ilgili teşkilatın üyesi olmak zorundaydı.Bu teşkilata önceleri”AHİ” sonra “LONCA” adı verilmiştir.Her loncada yaşlılardan oluşan bir kurul bulunur,en yaşlısı Şeyh ünvanıyla başkan olurdu.Ayrıca eğitimini tamamlayanlar yaşlılar kurulu tarafından imtihan edilir,başarılı olanlara “Gedik” adı verilen dükkan açma yetkisi verilirdi.Loncaların görevleri şunlardı:
*Ürünlerin kalitesini denetlemek ve fiyatlarını belirlemek,
*Esnaf ile hükümet arasındaki ilişkiyi belirlemek,
*Üyelerin zararını karşılamak ve kredi sağlamak,
*Usta-çırak ilişkisi içinde halka mesleki eğitim vermek.
c-Cemaat İdareleri:Osmanlı Devletinde yaşayan gayrı müslimlere “zımmi” adı verilirdi.Her türlü güvenliklerini devlet sağlardı.Cemaatlerin başında o cemaatin dini lideri bulunurdu.Cemaatlerin iç düzenlerine ve geleneklerine karışılmazdı,ceza davalarına kadılar bakardı.
Osmanlı Devlet Yönetimindeki Değişmeler:
Osmanlı Devletinde 18 ve 19.yy’larda merkez ve taşra teşkilatında büyük değişiklikler yaşandı.Özellikle Divan-ı Hümayun’un merkezdeki etkisi azaldı ve Divan toplantıları artık sadrazamın sarayında yapılmaya başlandı.II.Mahmut,Divan-ı Hümayun’ukaldırarak yerine nazırlıklar(bakanlıklar) ve Tanzimat Meclislerini kurdu.Böylece sadrazamın önemi azalırken,nazırlar önem kazandı.Kanun-ı Esasi’nin ilanı ile her gücün üstünde kanun gücü bulunduğu fikri önem kazandı. Taşrada ise tımar sisteminin bozulması ve vergilerin toplanmasındaki aksaklıklar bozulmaya yol açtı.Beylerbeyleri ve sancak beyleri görevlendirildikleri yerlere gitmeyerek yerlerine Mütesellim adı verilen başka kişileri gönderdiler.Ayrıca bazı durumlarda gidecekleri yerdeki zengin ve güçlü kimselere bu görevi verdiler.Bu kimselere âyân veya eşraf adı verilmiştir. Taşra teşkilatındaki bozukluklar;
1864 Vilayet Nizamnamesi ile düzenlenmeye çalışıldı.Bunagöre:
Vilayetler liva (sancak)lara,livalar kazalara,kazalar nahiyelere,nahiyeler de köylere bölündü.
Vilayetleri valiler,livaları mutasarrıflar,kazaları kaymakamlar,nahiyeleri nahiye müdürleri,köyleri muhtarlar yönetmiştir.
OSMANLI TOPLUMU
A-Toplum Yapısı:Osmanlı Devletinde toplumu Müslümanlar ve Gayrı Müslimler olmak üzere ikiye ayırabiliriz.Müslüman olanlar ile olmayanlar arasındaki en önemli fark;Müslümanların askerlik yapması,diğerlerinin ise askerlik hizmetine alınmamalarıdır.
1-Devletin Resmi Tasnifine göre Osmanlı Toplumu:
Osmanlı Devlet teşkilâtına göre toplum;YÖNETENLER (Beraya) ve YÖNETİLENLER(Reaya) olmak üzere iki bölümdür.
a-Yönetenler: Yönetenler ile yönetilenleri birbirinden ayıran en önemli fark;yönetenlerin vergi vermemesiydi.Yönetenler sınıfı;daha önceki konularda anlatılan SEYFİYE(ordu),İLMİYE ve KALEMİYE sınıflarından meydana gelir.
b-Yönetilenler: Geçimini tarım,hayvancılık,ticaret ve sınai üretimden sağlayan bu sınıf,din ve ırk ayrımı yapılmaksızın reaya olarak adlandırılmıştır.Osmanlılar,her dini gruba “millet” adını vermişlerdir.Devlet nüfusunun çoğunluğu Müslümandı.Sayıca en kalabalık ikinci nüfus ise Ortodoks milleti idi,daha sonra ise Ermeniler geliyordu.Osmanlı nüfusu;toprak kayıtlarının ve vergi yükümlülelerinin kayıtlarının tutulduğu “tahrir defterleri” sayesinde kabaca hesaplanabilirdi.
2-Yerleşim Durumuna göre Osmanlı Toplumu:
a-Şehirliler:Osmanlı Devletinde bir yerleşim biriminin şehir veya kasaba sayılabilmesi için;sancak veya kaza merkezi olması,sanayi ve ticari faaliyetlerin bulunması ,çevresindeki kırlık bölge için pazar görevini yerine getirmesi ve mahallelere bölünmüş olması gerekir.Osmanlı Devletinde kasaba ve şehirlerde askeriler(yöneticiler),tacirler,esnaflar ve diğerleri olmak üzere dört grup yaşardı.
Askeriler;eyalet,sancak ve kaza merkezlerindeki idareci grup ve askerlerdi.Tacirler;bölgeler ve ülkelerarası ticaretle uğraşanlardı.Esnaflar;küçük ticaret erbabı ve zanaatkarlardı.
b-Köylüler:Osmanlı nüfusunun çoğu köylerde yaşıyordu.Köylüler devlete ait olan toprağı ekip biçerlerdi.Sebepsiz yere toprağını ekmeyen köylüden çiftbozan vergisi alınırdı.Üç yıl üs tüste toprağını ekmeyen köylünün de toprağı elinden alınırdı.
c-Göçebeler:Türkmen veya Yörük de denilen konar göçerler,hayvancılıkla uğraşıyorlardı.Hayvanları ve yaz-kış kaldıkları mekanlar için devlete vergi öderlerdi.Osmanlı Devleti vergi ve asker toplamada zorluk çıkardıkları ve yerleşik yaşayanlarla zaman zaman mücadele ettikleri için göçebeleri yerleşik yaşama zorlamıştır.Ayrıca Rumeli’nin Türkleşmesinde göçebelerden çok faydalanılmıştır.
3-Osmanlı Toplumunda Aile:Osmanlı toplumunda aile düzeni her dini grubun kendi inanç ve geleneklerine göre şekilleniyordu.Ataerkil(erkek egemen) aile yapısı geçerliydi.
B-Osmanlı Toplumunda Sosyal Hareketlilik
1-Yatay Hareketlilik:Bir ülke içinde halkın bir bölgeden diğer bölgeye veya aynı bölge içinde başka yerleşim birimlerine gidip yerleşmesine denir.Osmanlı Devleti,köylülerin kendi istekleriyle yerlerini terk etmelerine izin vermezdi,ama yerleştikleri yerlerde on yıldan fazla yaşayanları da geri dönmeye zorlamazdı.Celali isyanları köyden kente göçü,Küçük Kaynarca Antlaşması da anayurda göçü hızlandıran etkenlerden olmuştur.
2-Dikey Hareketlilik: Kanun ve kurallar çerçevesinde yönetilenlerden yönetenlere ya da yönetenlerden yönetilenlere geçişe denir.Bu duruma en iyi örnek;Hrıstiyan çocukların “devşirme” sistemiyle seyfiye sınıfına yükselmeleridir.
OSMANLI İKTİSAT ANLAYIŞI

17.yy’a kadar Osmanlı ekonomi anlayışı devlet anlayışıyla yakından ilgilidir.Ekonomik faaliyetlerin tümü,halkın sıkıntıya düşmeden bolluk içinde yaşamasını sağlamak amacıyla düzenlenmiştir.Ancak Coğrafi Keşifler ile birlikte Osmanlı parasının değerinin düşmesi sonucunda mal ve eşya fiyatları arttı.Kaybedilen topraklardan yapılan göçler ile nüfus artıp,tarım alanları da daralınca halkın refah oranı iyice düştü.
Osmanlı ekonomisinin doğal kaynakları;insan ve topraktır.Osmanlı Devletinde üretici unsur genel olarak reaya adı altında toplanan köylüler,göçebeler,esnaf ve zanaatkarlardır.Reayanın işlediği topraklar genel olarak devlete aittir.Buna miri toprak adı verilir.Topraklar ailelere verilirken bir ailenin geçimine yetecek kadar verilmesine özen gösterilirdi.
Osmanlı toprakları en küçük ayrıntısına kadar Tahrir Defterleri adı verilen defterlere kaydedilirdi.Bu defterler vasıtasıyla da Osmanlı nüfusu tahmin edilebilirdi.
Hayvancılık da önemli geçim kaynaklarından biri idi.Tarımla uğraşan aileler hem tarım faaliyetleri için hem de ulaşım ve taşımacılık için yeter sayıda hayvan besleyicisiydiler.Devlet hayvancılıkla uğraşanlardan Ağnam vergisi alırdı.
17.yy’dan itibaren toprak sistemi bozulmuş,üretim düşmüştür.Tımar ve iltizam sistemlerinin bozulmasıyla vergi toplanması da aksamıştır.1858’de çıkan Arazi Kanunnamesi ile toprak hukuken özel mülkiyete geçti.Böylece toprakların çeşitliliği ve miras gibi sorunlar çözümlenmeye çalışıldı.
Üretimde tarım ve hayvancılığın yanı sıra sanayi faaliyetleri de göze çarpar:El tezgahları ve atölyelerde üretilen ürünler esnaflar tarafından satılırdı.Her esnafın mutlaka üyesi olduğu lonca teşkilatları bu konuda denetimi yapar,düzeni sağlardı.Özellikle dokuma en önemli sanayi dalı idi.
TİCARET
Osmanlılarda ticaret başlıca iki faaliyet alanında gelişmiştir.Birincisi;zanaatkarların ürettiklerini dükkanlarında pazarlama biçimidir.İkincisi ise bir başka beldeden ya da ülkeden getirdiklerini satan ya da satmak üzere götüren tüccarın yaptığı iştir.Ülke içi ve milletler arası ticaretle uğraşan tüccarlar esnaflara göre daha serbestti.Osmanlı Devleti halkının ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için gerekli malların gelmesini teşvik ediyordu.Osmanlı Devleti zamanında Doğu-Batı arası milletlerarası yol şebekesi güvenli ve işlek hale getirilmişti.
Ticaret yolları üzerinde haberleşmeyi sağlamak için kurulan teşkilata menzil ,yolların güvenliğini sağlamak için kurulan teşkilata da derbent ismi verilirdi.Ayrıca ticaret yolları üzerindeki şehir ve kasabalarda taşımacılığı meslek edinmiş mekkariler vardı.Bunlar kadıların denetiminde yaptıkları anlaşmalarla tüccarların mallarını bir yerden başka yere taşırlardı.
Osmanlı Devleti;İpek Yolu,Kürk Yolu ve Baharat Yolu hakimiyetinin dışında,Akdeniz ve Karadeniz ticaretinin de sahibiydi.
Kamu Ekonomisi
Osmanlı Devletinde kamu ekonomisi yani devlet maliyesine baktığımızda 16.yy’a kadar kamu hizmetlerinin devlet eliyle değil, tımar ve vakıf sistemleri ile yerine getirildiğini görürüz.
Osmanlı maliyesinin gelir kaynaklarının önemli bir bölümünü reayanın ödediği vergiler oluşturmuştur.Bu vergiler ikiye ayrılırdı:

1-Şer’i Vergiler:Dini kurallara göre alınan vergilerdi.
a-Âşâr (Öşür):Müslümanların topraklarından alınan ürün vergisidir.
b-Haraç:Gayrimüslimlerin topraklarından alınan ürün vergisidir.
c-Cizye:Gayrimüslim erkeklerde askerlik hizmeti yapmamalarının karşılığı alınan vergidir.
2-Örf’i Vergiler:Geleneklere ve Padişah kararlarına göre alınan vergilerdir.
a-Çift Resmi:Tarım üreticisinin toprağının büyüklüğüne veya üreticinin evli veya bekar oluşuna göre alınan vergidir.
b-Bâd-ı Heva(Niyabet Rüsumu):Devlet yöneticilerinin görevleri sırasında halktan aldıkları vergilerin genel adıdır.Evlenenden,boşanandan,suçlulardan vs. alınır.
c-Avârız:Savaş,sel,yangın gibi olağanüstü durumlarda halktan toplanan vergidir.
d-Baclar ve gümrük vergileri:Yabancı devletlerden ülkeye gelen mallardan gümrük vergisi alınırdı.Ayrıca devletin bir limanından diğerine veya bir şehirden başka bir şehre taşınan eşyalardan alınan vergiler de bu guruba dahildi.
OSMANLI DEVLETİNDE PARA
Osmanlı Devletinde temel para birimi gümüşten kesilen akçe idi.İlk para Osman Bey zamanında basılmıştır.İlk altın parayı Fatih Sultan Mehmet bastırmıştır.(sikke-i hasene veya kırmızı adı verilirdi)Osmanlı parasını yanı sıra yabancı altın ve gümüş paralar da kullanılıyordu.Coğrafi Keşifler sonunda Avrupa’dan gelen çok miktarda altın ve gümüş sayesinde Osmanlı parası değer kaybetti. Akçe değer kaybettikçe para sisteminde bazı değişiklikler yapıldı.İlk kez 1839’da kaima adıyla kağıt para basıldı.Para birimi ise mecidiye ve guruş oldu.
OSMANLI DEVLETİNDE BÜTÇE
Osmanlı Devletinde mali işler Baş defterdarın idare ettiği maliye kalemlerince yürütülürdü.16.yy’a kadar gelirler giderlerden fazla idi.Aynı yüzyılın sonuna doğru gelirler azalmaya ,giderler artmaya başlayınca devlet bütçesinde açıklar olmaya başladı.Saray masraflarını artması,israflar,savaşların uzun sürmesi ve kaybedilmesi gibi nedenler bütçe açıklarının sebepleridir.
İlk Osmanlı bütçesini yapan Tarhuncu Ahmet Paşa gereksiz harcamaları kıstı.Bu anlayışı Sadrazam olan Köprülü ailesi de devam ettirdi ancak başarılı olamadılar.Devlet Avrupa’dan borç para almak zorunda kaldı.İlk borç parayı Kırım Savaşı sırasında alan Osmanlı Devleti’nin en çok Fransa,İngiltere,Avusturya ve Almanya’ya borcu vardı.Alacaklılar Osmanlı’dan paralarını tahsil edebilmek için devletin gelir kaynaklarına el koydular.Bunun için kurulan teşkilata “DUYUN-ı UMUMİYE İDARESİ” adı verilmiştir.Dış borçlanma I.Dünya Savaşına kadar sürmüştür.
TÜKETİM
Osmanlı Devleti 16.yy’ın sonlarına kadar ülkenin ihtiyacı olan her türlü tüketim maddesini kendi karşılamıştır.Hükümet ihtiyaç maddelerinin yurt içinde dengeli dağıtılmasına çok önem vermiştir.Osmanlı halkının çoğunluğu mütevazı bir hayat sürmüşse de bazı gurupların ve tüccar kesimin diğer kesimlere göre daha geniş imkanlar içinde olduğu görülmüştür.
19.yy’dan itibaren özellikle halkın üst tabakalarında Avrupa kaynaklı lüks tüketim artmıştır,ancak diğer kesimler önemli ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik tüketim tarzını devam ettirmiştir.

DÜNYANIN DEĞİŞEN ŞARTLARI KARŞISINDA OSMANLI EKONOMİSİ
17 ve 18.yy’da Avrupa’da tarım üretimi arttı,ticaret gelişti.19.yy’ın başında ise Sanayi İnkılabı ile Avrupa ülkeleri daha da zenginleşti.Osmanlı Devleti ise değişen ekonomik şartlara ayak uyduramadı.
1-Üretim:
a-Tarım:Nüfus artışı-tımar sisteminin bozulması-Celali isyanları-köyden kente göç-toprak kayıpları-uzun savaşlar gibi nedenler tarımda üretimi düşürmüştür.Tımar sisteminin bozulmasıyla toprak,”çiftlik” adı altında ayanların elinde toplanmaya başladı.
18.yy’ın ilk yarısında devlet artık ihracatı yasaklamaktan vazgeçti,çünkü özellikle Batı Anadolu’daki ayan çiftlikleri Avrupa’ya mal satıyordu.
b-Hayvancılık:19.yy’ın sonlarına doğru hayvanlardan elde edilen ürünlerin de ihracatının da yaygınlaştığı görüldü.
c-Sanayi:Osmanlı Devleti Sanayi İnkılabında Avrupa’nın oldukça gerisinde kalmıştır.Sanayi İnkılabının ürünleri karşısında el sanatlarına dayalı üretim faaliyetleri fazla direnememiş, yıkılmıştır.Bu durum karşısında devlet fes,dokuma,bez ve deri gibi fabrikalar açmıştır.Halkı sanayiye özendirmek için kanunlar çıkartmış,ancak bu girişimlerinde başarılı olamamıştır.
d-Ulaşım:Güvenliğin sağlanması ve ticareti canlandırmak için demiryolu yapımına önem verilmiştir.Ancak bu yolların yapımı Alman ve İngiliz şirketlere verildiği için yollardan elde edilen gelirden de fazla pay alınamamıştır.Ulaşıma paralel olarak gelişen haberleşme de II.Mahmut’dan itibaren yenilenmiş,”Posta Nezareti” kurulmuştur.

2-Ticaret:Klasik dönemdeki ticaret anlayışı 19.yy’dan itibaren değişmeye başlamıştır.1838’de İngiltere ile Balta Limanı Ticaret Sözleşmesini imzalayan Devlet,daha sonra diğer Avrupa devletleriyle de ticaret antlaşmaları imzalamıştır.Bu antlaşmalar ile yabancı tüccarlar Osmanlı topraklarında daha rahat ticaret yapma imkanına kavuşmuştur.
Yeni şartlara ayak uydurmayı başaramayan Osmanlı Devleti’nin bu konudaki en önemli zararı;kapitülasyonlar yüzünden olmuştur.Klasik dönemde çeşitli nedenlerle Avrupa ülkelerine verilen kapitülasyonlar yüzünden Osmanlı Devleti yabancı tüccarlardan hem iç hem de dış gümrük vergisi çok az aldığı için Avrupa malları karşısında Osmanlı malları rekabet edemez oldu.Böylece Osmanlı Devleti,dışa tarım ürünü ve hammadde satan,ancak dışardan mamul madde alan bir konuma düşmüştür.Kapitülasyonlar Lozan Barış Antlaşması ile kaldırılmıştır.
Bankacılık:Osmanlı Devletinde kurulan ilk banka “Bank-ı Dersaadet”tir.İngilizler tarafından “Bank-ı Osmani” adıyla kurulan ve daha sonra Fransız sermayesi de eklenerek ismi Osmanlı Bankasına dönüşen banka ise devletin en önemli bankasıydı ve para basma yetkisine sahipti.
Köylünün ve tarım sektörünün meselelerini çözmeye çalışan “Memleket Sandıkları” ve “Emniyet Sandığı” da adını daha sonra Ziraat Bankasına çevirmiştir.

Ebru ÖZEN
Tarih Öğretmeni
 
Geri
Üst