Orhun Abideleri Üzerine

raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Bolçu savaşı –Bilge Tonyukuk kitabesinden devamla-

“ Tılıg kelürti.Sabı antag : yarış yazıda on tümen sü tirilti tir.”
( Haberci getirdiler. Sözü şöyle: yarış ovasında yüz bin asker toplandı der.)

“ Ol sabıg eşidip begler kopun yanalım,arıg ubutı yig tidi.”
( O sözü işitip beyler bütün dönelim,temiz edepli olmak iyidir dedi.)

“ Ben ança tir men, ben bilge Tonyukuk “
( Ben şöyle derim,ben Bilge Tonyukuk )

“ Altun yışıg aşa keltimiz,irtiş ögüzüg keçe keltimiz,kelmişi alp tidi tuymadı.”
( Altun ormanını aşarak geldik.İrtiş nehrini geçerek geldik.Geleni cesur dedi,duymadı.)

“ Tengri Umay ıduk yir sub basa birti erinç”
( Tanrı,Umay ilahe,mukaddes yer,su üzerine çöküverdi herhalde.)
Yer su ile ilgili makale için: http://www.tarihportali.org/dosya/files/jsKuWnzu1375283100.html

“ Neke tezer biz? Öküş tiyin neke korkur biz? Az tiyin ne basınalım? Tegelim tidim”
( Niye kaçıyoruz? Çok diye niye korkuyoruz? Az diye ne kendimizi hor görelim? Hücum edelim)
Not: Bilge Tonyukuk savaş öncesi askerlere moral vermek için yaptığı konuşma şekil yönünden Alparslan’ın Malazgirt savaşı öncesinde askerlerine yaptığı konuşmaya benzemektedir.Bu savaş öncesi uygulanan bir gelenek olmalıdır.İçerik olarak,bize Göktürklerin inançları ile ilgili çok net bilgiler vermektedir.

“ Tegdimiz, yuldımız.ikinti kün örtçe kızıp kelti.Süngüşdümüz”
( Hücum ettik,yağma ettik.İkinci gün ateş gibi kızıp geldi. Savaştık.)
Not: İlk saldırının Göktürklerin bir baskını olduğu tahmin edilebilir.

“ Bizinte iki uçı sıngarça artuk erti.”
( Bizden iki ucu,yarısı kadar fazla idi.)
Not: Asker sayısı konusunda farklı görüşler vardır.Türgişler ordusunu yüzbin kabul edersek Göktürk ordusunun yetmişbin olduğu tahmin edilebilir.

“ Tengri yarlıkaduk üçün öküş tiyin korkmadımız,süngüştümüz.”
( Tanrı lutfettiği için,çok diye korkmadık,savaştık)

“ Tarduş şadra udı yanydımız.Kaganın tutdumız.”
( Tarduş şadına kadar kovalayıp dağıttık.Kağanını tuttuk.)
Not : Göktürklerin, Türgişleri iki ateş arasına aldıkları anlaşılıyor. Kağanın esir alınması,diğer kitabelerde farklı olarak öldürüldüğü şeklinde geçmektedir.Gumilev, sefer dönüşünde Kapgan kağanın Türgiş kağanını ve daha önce kendisine sığınan kardeşini öldürttüğünü ileri sürmektedir.

“ Yabgusın şadın anda ölürti. Eligce er tutdumuz.”
( Yabgusunu,şadını orda öldürdüler.Elli kadar er tuttuk.)
Not : Esir edilen elli er yüksek rütbeliler olmalılar.

Saygılarımla
 
Son düzenleme:
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Bolçu Savaşı –Bilge Kağan Kitabesi

“ Ol yılka Türgiş tapa Altun yışıg aşa irtiş öğüzüg keçe yorıdım”
( O yılda Türgişe doğru Altın ormanını aşarak,irtiş nehrini geçip yürüdüm.)

“Türgiş budunung uda basdım.”
( Türgiş kavmini uykuda bastım.)

Türgiş kagan süsi otça borça kelti.”
(Türgiş kağanın ordusu ateş gibi,fırtına gibi geldi.)
Otça borça ile ilgili makale için: http://www.tarihportali.org/dosya/files/IUQlORC1375283296.html

“Bolçuda süngüşdümüz.Kaganın yabgusın şadın anda ölürtüm.İlini anda altım.”
( Bolçuda savaştık.Kağanını,yabgusunu,şadını orda öldürdüm.İlini orda aldım.)

Bilge Kağan Kitabesi-Doğu C.- 28


Bolçu Savaşı - Kül Tigin Kitabesi


“Ol yılka Türgiş tapa Altun yışıg toga İrtiş ögüzüg keçe yorıdımız.”
( O yılda Türgişe doğru Altın ormanını aşarak,İriş nehrini geçerek yürüdük.)

“Türgiş budunung uda basdımız”
( Türgiş kavmini uykuda bastık.)

“ Türgiş kagan süsi Bolçuda otça borça kelti”
( Türgiş kağanının ordusu Bolçuda ateş gibi,fırtına gibi geldi.)

“ Süngüşdümüz.Kül Tigin başgu boz at binip tegdi”
( Savaştık. Kül Tigin alnı beyaz boz ata binip hücum etti.)

“ Başgu boz k…tutuztı. İkisin özi alduzdı”
( Alnı beyaz boz …tutturdu. İkisini kendisi yakalattı.)
“ Anda yana kirip Türgiş kagan buyrıkı Az tutukug eligin tutdı.”
( Ondan sonra tekrar girip Türgiş kağanının buyrukı Az valisini elle tuttu.)

“Kaganın anda ölürtümüz,ilin altımız”
( Kağanını orda öldürdük,ilini aldık.)

“ Kara Türgiş budun kop içikdi.Ol budunung Tabarda konturtumuz.”
( Türgiş avam halkı hep tabi oldu. O kavmi Tabarda kondurduk.)
Not: Tabar, bu günkü Tarbagatay bölgesidir.

Kül Tigin Kitabesi-Doğu cephesi- 37

Not : Göktürklerin Türgişler’le yaptığı bu büyük savaş sonrasında, Türgişler’in güçlerini kaybederek,Emeviler’in karşısında Batı Türkistan’ın savunmasını yeteri kadar yapamamalarına sebep olmuştur.

Saygılarımla
 
Son düzenleme:
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

SOĞDAK SEFERİ

“ Biz yime süledimiz. Anı erttimiz”
(Bizde ordu sevketik. Anıyı geçtik.)

“ Yinçü ögüzüg keçe Tinsi oglı aytıgma bengilig Ek tagıg ertürtüm”
( İnci nehrini geçerek Tinsi oğlu denilen mukaddes Ek dağını aşırdım.)

Not: Ek dağın yeri ile ilgili makale için:'Girmek istiyorsan TıkLa'


“ Temir Kapıka tegi irtimiz.Anda yandurtumuz.
(Demir Kapıya kadar eriştik.Oradan döndük.)

“İnel Kaganka anyıp…t saka?”
(İnel Kağana korkup…)

“Tezik Tokar s..in…anda berüki suk başlıg Sogdak budun kop kelti yükünti”
( Tezik Tokar ordan berideki suk başlı Soğdak milleti hep geldi başeğdi.)

Not: Tezik Arplar,Tokar da Toharistan’dır.

“ Türk budun Temir Kapıgka Tinsi Oglı Tinsi Oglı aytıgma tagka tegniş idi yok ermiş”
( Türk milletinin Demir kapıya Tinsi Oğlu,Tinsi Oğlu denilen dağa ulaştığı hiç yokmuş.)

“ Ol yirte ben bilge Tonyukuk tegürtük üçün sarıg altun ürüng kümüş kız kuduz egri tebi agı bungsuz kelirti”
( O yerde ben Bilge Tonyukuk ulaştırdığım için sarı altın, beyaz gümüş,kız,kadın,eğri deve,mal zahmetsizce getirdi.)
Bilge Tonyukuk Kitabesi/Güney Cephesi


“ Sogdak budun iteyin tiyin Yinçü ögüzüg keçe Temir kapıgka tegi süledimiz”
( Soğd milletini düzene sokayım diye İnci nehrini geçerek Demir kapıya kadar ordu sevk ettik.)

“ Anda kirse kara Türgiş budun yagı bolmış”
( Ondan sonra Türgiş avam halkı düşman olmuş.)

“ Kengeris tapa bardı. Bizing sü atı toruk azukı yok erti”
( Kengerise doğru gitti. Bizim askerin atı zayıf, azığı yok idi.)

“ Yablak kişi er…alp er bizinge tegmiş erti.”
( Kötü kimse er…kahraman er bize hücum etmişti.)

“ Antag ödke ökünüp Kül Tigining az erin irtürü ıtımız.Ulug süngüş süngüşmiş”
( Öyle bir zamanda pişman olup Kül Tigini az erle eriştirip gönderdik.Büyük savaş savaşmış”

“ Alp Saçlı ak atın binip tegmiş.Kara Türgiş budunung anda ölürmiş,almış.Yana yorıp..”
( Alp Saçlı ak atına binip hücum etmiş.Türgiş avam halkını orda öldürmüş.Tekrar yürüyüp..)

Kül Tigin Kitabesi/Doğu Cephesi

Orhun Abideleri üzerine yaklaşık bir yıl önce bir soru ile başlayan bu yazı dizisi bu güne kadar geldi. Soru sormanın, öğrenmenin başlangıcı olduğunu bir kez daha anladım.Çünkü Orhun Abideleri konusunda bu süreçte pek çok bilgi edindim.Birçok araştırmaya ulaştım.Bu konuda yapılan araştırma ve yazılara benim ulaşabildiklerimi burada sizinle paylaşacağım.Sizlerinde bulabildiği,ulaşabildiği kaynak ve araştırmaları burada paylaşıma sunmanızı rica ediyorum.

İlk önce sözü H.Nihal ATSIZ Hoca’ya bırakıyorum. Saygılarımla.

ATSIZ'ın KÜL TİGİN YAZITI ÜZERİNE DEĞERLENDİRMESİ...

Görülüyor ki Kül Tigin yazıtı edebî bir eserdir. Cümlelerin bazan kısa bazen uzun oluşu; mânâya kuvvet vermek için bazen aynı kelimenin birbirine yakın yerlerde tekrarlanması, yani bir nevi "tekrir" san'atı yapılması; bazen ise aksine olarak; mânâsı birbirine yakın kelimelerin aynı cümlede veya birbiri ardınca gelen cümlelerde kullanılması bu yazıta oldukça yüksek bir edebî değer verdirmektedir. Yuluğ Tigin bu yazıtta Bilge Kağan ağzından Türk milletine hitap ederken ne kadar lirik ve romantik ise tarihî vak'aları anlatmakta da o kadar realisttir. Bu yazılarda yalan, mübalega, boşuna öğünme yoktur. Türk milletinin bütün ahlâki safiyeti, bütün değerleri ve kusurları apaçık göze çarpmaktadır. Başka milletler de yazıtlar bırakmışlardır. Fakat onlarınki mütemadî bir zafer teranesinden ibarettir. Onlarda yenilmeler bile yeniş gösterilmiştir. Türk yazıtında ise her şey eşsiz samimiyetiyle , olduğu gibi anlatılmaktadır. Kara günlerde, bozgunluk çağlarında Türk kanının su gibi aktığından, Türklerin ölerek kemiklerinin dağ gibi yattığından bahsolunuyor. Fakat zafer günlerinde düşman kanının su gibi akıtıldığından bahis yoktur. Akıtılmış olsa bile bu anlatılmağa ve öğünülmeğe lâyık sayılmıyor. Cihan tarihinde her milletten birçok hükümdar hanedanları gelmiştir. Bu yazıtta ise Türk devletinin alçalmasına sebep olarak bilgisiz, fena kağanların iş başına gelmiş olması gösteriliyor. Türk beğlerinin suçları hatırlatılıyor. Milletin itidalsizliği, açken tokluğu ve tokken açlığı düşünmediği, yani yarını hiç düşünmeyişi tenkit olunuyor. Fakat yine aynı milletin kağanlanıp devlet kurmak için ayaklanışı pek öğmeğe değer bir hadise olduğu halde gayet tabiî olarak anlatılıyor. Türk ruhunun "ferdiyetçi" olmayıp "cemiyetçi" olduğu bu yazıttan da anlaşılıyor: Birçok savaşlar yapıldığı ve b savaşlarda hiç şüphesiz üstünlük gösteren birçok kahramanlar çıktığı halde bunların adları anılmıyor. Kül Tigin kahramanlıkları bile pek az anlatılıyor. Onun savaşlarda kaç kişiyi yere serdiği söylenmekle iktifa olunuyor. Yalnız bir yerde Türk beğlerini hitap olunarak "onun nasıl hücum ettiğini hep bilirsiniz" deniliyor. Ömrünü Türk birliği uğrunda harcıyan kahraman Kül Tigin için bütün methiye aşağı yukarı bu cümleden ibarettir. Karargâhı Oğuzlara vermemek için öldüğü zaman ise bunun ehemmiyeti birkaç veciz ve samimi söz ile söyleniyor. Fakat insanların kahramanlığından bu kadar az bahsolunmasına karşılık, yazıtta Türklerin sevgili ve vefalı yardımcıları olan ehemmiyet verildiği görülmektedir. Savaşların çoğunda Kül Tiginin bindiği atlar, adı sayılmak üzere zikrolunmaktadır.
Büyük savaşlar ve en parlak zaferler ise kısa bir iki cümle ile ifade olunuyor. Bazan düşman askerlerinin alplığı tasdik olunuyor. Fakat devlete isyan edip yenilen Oğuzlara, Türgişlere, Karluklara, Kırgızlara ve başka boylara karşı aslâ düşmanca duygular beslenmiyor. "Gökte ve yerde kargaşalık olduğu için" yahut "kağanları yanıldığı için" onların sıkıntı çektiklerinden bahsolunuyor. Hattâ bu seferlerin öc almak için değil, ya onların taarruzunu önlemek, yahut o halkları tanzim edip yoluna koymak için yapıldığı söyleniyor ki bu sözler tarihî vukuata tamamile uygundur.
Son söz olarak söylemek doğru olur ki, eğer Türk dili Müslümanlıktan sonra arapçanın ve Acemcenin büyük ve zararlı tesirinde kalarak aslından sapmasaydı biz bugün Gök Türk yazıtlarındaki dili daha kolay anlıyacak ve onu şimdi bulduğumuzdan daha çok güzel bularak bu yazılara, Arapların cahiliye şiirlerine verdiği değeri verecektik. Çünkü, hangi dilden olursa olsun, dünyada en büyük eser diye tanınan ne kadar yazı varsa, bu yazılar şaheser olmak mazhariyetini, her şeyden önce, yazdıkları dili konuşan milletin kendilerini anlıyarak sevmesine ve sevdikleri için propaganda yapmalarına borçludurlar.

(Türk Edebiyatı Tarihi kitabından)
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

KEREKÜLÜG BEGLERİ

II. Kök Türk dönemi hükümdarı Bilge Kağan adına dikilen yazıtın doğu yüzünün 1. satırı oldukça
yıpranmıştır. Özellikle satırın sonlarına doğru epeyce bir silinme ve kırılma meydana gelmiştir. Bu satır
genel olarak şu şekilde okunur: tengri teg tengri yaratmış bilge kagan sabım kangım türük bilge kagan
...... [al]tı sir tokuz oguz eki ediz kerekülüg begleri bodunı ..... türük tengri .......... Biz bu cümlede geçen
kerekülüg begleri ibaresiyle ne anlatılmak istendiğine dair kendi görüşlerimize geçmeden önce bu satır
(BK D 1) ve özellikle kerekülüg begleri ibaresi üzerine daha önce söylenenleri aşağıya çıkarıyoruz:
Makalenin devamı için: http://www.tarihportali.org/dosya/files/7GgsOSWc1375283509.html

KÖK TEYEN
Bilge Kağan Yazıtının güney ve kuzey yüzlerinin 12. satırında geçen kök teyeŋ hayvan adı
şimdiye kadar değişik şekillerde anlamlandırılmıştı. Özellikle ‘gök sincabı’ şeklindeki anlamlandırma,
hayvanın hayalî ya da doğa üstü bir yaratıkmış gibi algılanmasına sebep oluyordu. Önerilen bir diğer
anlam da ‘mavi sincap’ idi. Her iki anlam da sözü edilen hayvanı tam olarak tanıtmaya
yetmemekteydi. Makalenin devamı için: http://www.tarihportali.org/dosya/files/vqHsLDS1375283794.html

UÇUK VE ELBEG
Tonyukuk Kitabesinde geçen “Uçuk” ve “elbeg” kelimeleri ile ilgili makale için: 'Girmek istiyorsan TıkLa'
 
Son düzenleme:
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

ORHUN KİTÂBELERİ

Orhun Kitâbeleri ORTAASYA'daki büyük TÜRK imparatorluğunun ünlü hükümdarı BİLGE KAĞAN devrinden kalma altı adet yazılı dikilitaştır.... Moğolistan'ın kuzeyinde, Baykal gölününü güneyinde, Orhun ırmağı vadisindeki KOŞO SAYDAM gölü yakınlarındadır.

Bu imparatorluğa GÖKTÜRK (KÖKTÜRK) İMPARATORLUĞU adı verilmektedir... Ancak KÂZIM MİRŞAN, kitabede geçen KÖK-TÜRK kelimesinin bir devlete değil; GÖK'ten geldiği, KUTSAL İNSAN olduğu için TÜRKLER'i kasttettiğini belirtmektedir. Açıklaması da şöyledir:

- Bu iddia, ORHUN KİTABELERİ'nde sadece bir tek yerde geçen ve KÖK-TÜRK diye okunan kelimeye dayanmaktadır... halbuki, o baştaki KÖK kelimesi iki ayrı "K" harfi ile yazılmıştır, ve ikisi farklı okunur...
Aslı ÖK-ÜK'tür...
- Ayrıca bu ORHUN (KÖKTÜRK) KİTÂBELERİ'nin hiç bir yerinde bir KÖKTÜRK kağanlığından sözedilmez!... KÖKTÜRK Hakanı, GÖKTÜRK Kağanı, GÖKTÜRK halkı diye bir tabir de yok!... O dönemle ilgili ÇİN tarih kaynaklarında da "KÖKTÜRK devleti" diye bir devlet yoktur!.. Aynı tarihli ARAP ve FARS kaynaklarında, BİZANS kaynaklarında da böyle bir devletten bahsedilmez!
- ÖKÜK-TÜRK, RABBANî TÜRK, İLÂHÎ TÜRK, KUTSAL TÜRK demektir!.. TANRI'nın yeryüzüne görevli indirdiği TÜRKLER için kullanılan bir sıfattır.
Peki, o bölgede bir GÖKTÜRK devleti yoksa, hangi TÜRK devleti vardır?.. KÂZIM MİRŞAN çeşitli kaynaklara dayandırdığı araştırmaları sonucu, ASYA'da
-- M.Ö 9000 - M.Ö. 1517 yılları arasında BİR OY Konfederasyonu,
-- M.Ö.1517 - M.Ö.879 yılları arasında AT UKUŞ BİL Konfederasyonu,
-- M.Ö.879 - M.S. 580 yılları arasında TÜRÜK BİL konfederasyonu
olduğunu tesbit etmiştir.
Mirşan'a göre, ORHUN KİTÂBELERİ'nin dikilişi, TÜRÜK BİL dönemine denk gelmektedir.
Bu konfederasyonlar bir çok devletten oluşmaktaydı. Tıpkı CENGİZ'in kurduğu MOĞOL-TÜRK imparatorluğu, veya SELÇUKLU DEVLETİ gibi...
TÜRÜK BİL konfederasyonu da şu devletlerden oluşuyordu:
-- ÖTÜKİN YIŞ: (Merkezî devlet)
-- ALTUN YIŞ : ALTAY devleti
-- UÇUĞUY YIŞ : İÇKİ TÜRKİSTAN (Orta Türkistan) devleti
-- ÖKÜGİMİN YIŞ :URAL devleti
-- BU TÜRÜK BİL : BERİ TÜRKİSTAN devleti (Batı Türkistan)
-- OK-UDURİKİN YIŞ : KORE ve MARÇURYA devleti
-- ŞUNTİNG UYUZ : UYGUR devleti

Bu bilgilerden anlaşılacağı gibi, Kitâbelerde geçen ÖTÜKEN YIŞ tabiri, ÖTÜKEN ormanları değil, MERKEZÎ DEVLET'tir!. Darda kalanın MERKEZÎ DEVLET'e sığınması istenmektedir... Zaten darda kalan bir milletin ormana kaçması (hangi orman? nerede?) önerisi, başarılı bir devlet adamının taşa vurduracağı bir şey olmasa gerekir!..
Yazıtlar TÜRK DİLİ, TÜRK TARİHİ, TÜRK TÖRESİ hakkında önemli bilgiler vermektedirler... TÜRK adının ilk kez M.S. 720'lere ait bu yazıtlarda geçtiği iddia edilir... Halbuki biz Milât'tan çok önce KİL TABLETLER'de TOURKİ ve TURUKKU olarak geçtiğini göstermiştir. Ayrıca TURSAKA, TURUSK, ETRÜSK, TURUŞKA, TURHAN, TYRRHEN şekilleriyle pek çok yerde rastlanır.

Yazıtların üçü çok önemlidir. Batılı tarihçileri ve onlara dayanan bizim tarihçilerimize göre, iki taştan oluşan TONYUKUK ANITI 716 yılında, KÜL TİGİN ANITI 732, BİLGE KAĞAN ANITI ise 735 yılında dikilmiştir. KÂZIM MİRŞAN kendi kaynaklarına dayanarak bunların çok önceden dikildiğini belirtir. Bu konuda bizim fazla bir bilgimiz olmadığı için onun görüşlerine göre ORHUN KİTÂBELERİNİN GERÇEK TARİHİ M.S. 575'DİR!..

Bir önceki dönemin işaretleri sayılan YENİSEY yazısında 150'den fazla Şekil vardı...

ALFABE'nin TÜRK özelliği, OK okunan harfin OK'a, Y okunan harfin YAY'a, S okunan harfin SÜNGÜ'ye, AT tamğasının AT'a benzemesinden kolayca görülür... Bu tip örnekleri daha da artırmak mümkündür.

ORHUN (GÖK-TÜRK) ALFABESİ'nin temelini teşkil eden TAMGALAR (ve HARFLER) ile yazılmış pek çok anıt ve yazıt TÜRKİSTAN'da (ORTAASYA), KAFKASYA'da, AVRUPA'da ve ANADOLU'da bulunmuştur. Ayrıca ÇİN'de, MISIR'da, KUZEY ve GÜNEY AMERİKA'da benzer İŞARETLER'e rastlanır... Batılılar kendi ülkelerinde de rastladıkları bu karakterlere RUNİK YAZI, FUTHARK ALFABESİ adını vermişler ve sahip çıkmaya kalkmışlardır.
ORHUN ALFABESİ kullanılan yazılarda harfler birbirine birleştirilmez, kelimeler de birbirlerinden iki nokta üstüste konularak ayrılır. Yazı, SAĞDAN SOLA veya YUKARIDAN AŞAĞIYA yazılır... İşte bu yüzden AVRUPA'da, AMERİKA'da, başka yerlerde ORHUN HARFLERİ ile oluşturulmuş yazıtlar, Batılı bilginlerce çözülememiş, "bilinmeyen yazı" olarak kabul edilmiştir. Onlar bu yazıtları hep SOLDAN SAĞA okumaya çalışmışlar, başarısız olmuşlardır!

KÜL TİGİN yazıtında GÖK-TÜRK tarihine ait olaylar, BİLGE KAĞAN'ın ağzından nakledilerek birlik, bütünlük mesajı verilir... Yazıtın doğu, kuzey ve güney yüzlerinin yazıcısı, YOLLUG TİGİN, batı yüzünün yazıcısı ise, TANG İmparatoru HİUAN TSONG'ın yeğeni ÇANG SENGÜN'dür.

KÜL TİGİN yazıtının doğu yüzünde, bütün TÜRK boylarının ortak damgası olduğu sanılan DAĞ KEÇİSİ tamgasına; doğuya ve batıya bakan "tepelik" kısımlarında ise, KURDUN EMZİRDİĞİ ÇOCUK tasvirlerine yer verilmiştir.

Tahir Türkkan’ın tarih notlarından alıntıdır.
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

ESKİ TÜRK YAZITLARINDA BENZETME İLGİSİYLE KURULMUŞ CÜMLELER ÜZERİNE


Özet
Eski Türk yazıtlarında kullanılan deyimler, atasözleri, ikilemeler, benzetmeler, metaforlar gibi kullanımlar o dilin eskiliğine ve kullanışlılığına işaret eder. Özellikle benzetmeli kullanımlar dilin işlek olduğuna ve tarihinin eskilere dayandığına kanıt olarak gösterilebilir.
Bu yazıda eski Türk yazıtlarında geçen ve benzetme ifadesi taşıyan cümleler bir araya getirildi. Daha önce kimi Türkologların çalışmalarında değinilen benzetme konusu bu yazıda dil bilimsel olarak incelenmedi. O konuyu dil bilimcilere bırakmak daha yararlı olabilir. Bu yazıda, yalnızca Orhon bölgesi yazıtları değil Türk runik harfli metinlerin tamamı incelenmek suretiyle elde edilen benzetmeli kullanımlar araştırıcıların dikkatlerine sunuldu.

Yrd. Doç. Dr. Erhan AYDIN
Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Türkçe Eğitimi Bölümü

Konu ile ilgili makaleye'Girmek istiyorsan TıkLa'
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

ORHON YAZITLARINDAKİ "BİLGE" TERİMİ ÜZERİNE
Y.Doç. Dr. Ahmet Kamil CİHAN*
Erciyes Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Öğretim üyesi.

Bu yazıda, "bilge" terimi, Milattan sonra 726'da Tonyukuk, 732'de Kül Tigin ve 734'de Bilge Kağan adına dikilen yazıtlardan hareketle incelenmiştir. II. Göktürk Devletinin yönetici kadrosunca yazdırılan bu eserler, Moğolistan'daki eski Orhon ırmağının civarında bulundukları için, Orhon yazıtları adıyla anılmışlardır. Birbirine yakın dönemlerde,birlikte icraatta bulunan insanlar tarafından yazıya aktarıldığından, bütünlük taşıdığı düşünülmüş ve beraber incelenmeleri faydalı görülmüştür. Bilgenin, oluşmuş bir anlama atıfta bulunduğu anlaşıldığından, başlıkta "terim" sözcüğü kullanılmıştır.

Yazıtlarda geçen bilge sözcüğünü, Necip Asım "alim"; "H. Namık Orkun "hakîm, akıllı, bilgili"; Muharrem Ergin "bilgili, bilici"; Talat Tekin "akıllı"; İbrahim Kafesoğlu "tedbirli, ihtiyatlı ve ileri görüşlü"; Aydın Taneri "siyaset ve idarede hakîm" olarak karşılamışlardır. Fakat, yazıtlarda geçen "bilge"nin kavramsal çerçevesinin incelenmemiş olması, düşünce tarihimiz için bir boşluk ve eksiklik olarak görülmüş ve bizi, bu çalışmaya sevk etmiştir. Belli bir dönemdeki "bilge" fikrinin ortaya konmasının, düşünce tarihimizin bir boyutuna küçük de olsa katkı sağlayacağı düşünülmüştür.

Orhon Yazıtlarından çok daha önceleri, Mete döneminde "bilge" kavramının, devlet yönetimiyle ilgili kullanıldığı belirtilebilir. "Mete'nin kurduğu devlet teşkilatında, sol ve sağ bilgeliği diye ikili bir düzen vardı". Sol ve Sağ, yani Doğu ve Batı bölgelerinin başında bulunan yönetici, "bilge" unvanını kullanır ve doğu bilgesi veliaht olarak görülürdü. Göktürklerin, bu anlayışa sahip çıktıkları ve devam ettirdikleri söylenebilir. Sözgelişi, İlteriş'in oğlu Mogilan, doğu bilgesi olarak görev yaptı ve sonra "Bilge Kağan" unvanıyla devletin başına geçti.

Orhon yazıtlarında bilge sözcüğü, "Çinliler..., bilge kişi ilerletmezler imiş", "(onlar) bilge imiş, alp imiş", "Bilge Tonyukuk", "Bilge Kağan '* örneklerinde olduğu gibi, vasıf veya unvan olarak kullanılmaktadır. "Bumin Kağan", "İstemi Kağan", "İlteriş Kağan", "Bilge Kağan", "Bilge Tonyukuk" ve "Tamgacı Oğuz Bilge", yazıtlarda bilge olarak adı geçen kişilerdir. Bilge görülen bu kişilerin ortak özellikleri, devlet yönetiminin üst kademesinde bulunmuş olmaları; diğer bir ifadeyle, yönetim kadrosunda yer almalarıdır.

Anlaşılan o ki, bilge, sadece doğu bölge yöneticisi için değil, belli nitelikleri taşıyan kişi veya yöneticiler için de kullanılmıştır. Nitekim Bumin ile İstemi, I. Göktürk devletini kurmuş iki devlet başkanı olup, öncesinde "bilgelik" konumunda bulunmamışlardır. Sahip oldukları nitelik ve başarılarından dolayı, "bilge" olarak anılmışlardır.Benzer şekilde, Bilge Tonyukuk, müşavirlik ve vezirlik makamındaki başarısıyla, Tamgaçı Oğuz Bilge de muhtemelen dış işlerindeki faaliyetleri sonucu "bilge" olarak anılmışlardır. "Bilge" sözcüğünün, Orhon Yazıtlarında kadın erkek ayırımı yapılmadan kullanıldığı belirtilmelidir. Sözgelişi İlteriş Kağan'ın eşi, "İlbilge" olarak anılır. Kağan eşinin"devlet bilgesi" unvanını alması, görüş ve kararlarıyla devlet işlerine yardımcı olmasından olsa gerektir. Laszlo Rasonyi, "Gök Türk'lerde, Uygurlarda ve Sabirlerde, hükümdar eşinin devlet idaresinde, bazen önemli rolü olduğu bilinmektedir" derken bu hususa işaret eder. Kağan eşinin devlet işlerindeki yeri, Çin yıllıklarına da "Gök Türklerin geleneğinde Hatun, ordunun stratejilerini bilir" şeklinde yansımıştır.
Konu ile ilgili makale için 'Girmek istiyorsan TıkLa'
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Abidelerin Dili İle Bilge Kağan Ve Kül-Tigin'in Siyasi Hayatları
Dr. Ahmet TOKSOY

Türk Milletine Türk olma gururunu öğreten, bırakılan eserler ile tarihimizin bir bölümünün millî kaynaktan ve ilk elden öğrenilmesine yardımcı olan, Türk Milliyetçiliğinin öncü liderleri Bilge Kağan ve KülTigin'e olan minnet borcumuzu bir kez daha ifade ediyoruz.
Orta Asya'da Büyük Türk Devleti, Büyük Hun İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra bölgeye Hsienpi'ler hakim olmuşlar, onların yıkılması ile de Avarlar hakimiyetlerini ilan etmişlerdir. Gök-Türk'ler Milattan önceki asırlarda Hunlar tarafından kurulup değişen sülaleler ve boylar idaresinde hayatlarını devam ettirmişlerdir.
Bumın Kağan, 552 tarihinde JuanJuan (Avar) idaresine son vererek, Türk Devleti'nin Gök-Türk hanedanı devrini açtı Kendisi devletin doğu kısmını idare ederken, kardeşi İstemi Kağan da 576 yılına kadar batı bölümünü idare etti. Bumın Kağan, Gök-Türk hakimiyetini kurduğu sene içinde vefat etti. Onun vefatından sonra oğlu Mukan Kağan Gök-Türk hakanı oldu. Mukan Kağan zamanında yapılan fetihler sayesinde Orta Asya'yı tamamen kaplayan Gök-Türk Devleti, doğuda Kore'den batıda Karadeniz'e kadar uzanıyordu. Zamanın bütün devletlerinden daha büyük ve kuvvetli idi2. 582 yılında Gök-Türk Devleti, doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılarak neticede bu iki Gök-Türk kanadı birbirlerinin düşmanı haline geldiler. îç çekişmeler, Çin împaratorluğu'nun hile ve desiseleri sonucunda Doğu Gök-Türk devleti Kieli Kağan zamanında (621-630) istiklalini kaybetti. Ardından Batı Gök-Türk devleti de aynı akıbete uğrayarak Çin İmparatorluğu'nun hakimiyetini kabul etmek zorunda kaldı.
Gök-Türk tarihinin elli yıllık fetret devrinin sonunda, Kitabeler yolu ile çok iyi tanınan Aşina (Asena) soyundan Kutluk, istiklal savaşına girişti. 681 yılından sonra II. Gök-Türk Devleti daha güçlü ve daha şuurlu olarak kuruldu. Türk Milletine "Türk olma" gururunu öğreten Kutluk Kağan ve onun çocuklarıdır Kutluk Kağan'ın ölümünden sonra yerine Kapgan (Kapağan), Gök-Türklerin kağanı oldu. 0, tahta oturduktan sonra aşağıda belirteceğimiz planlarını gerçekleştirmek istemiştir;
1 Çin'i baskı altında tutmak:Bunda iki maksadı vardı. Türk devletinin huzurunu korumak ve halka yetecek ölçüde tarım ürünü imkanlarını sağlamak.
2 Çin'de dağınık bir halde yaşamakta olan Türkleri anavatana (ÖTÜKEN) çekmek: Bunda da iki amacı vardı. Biri Türkleri yabancı hakimiyetinden kurtarmak, diğeri ise Türk ülkesinde askerî ve iktisadî gelişmeyi hızlandırmak.
3 Asya kıtasında ne kadar Türk varsa hepsini Gök-Türk birliğine bağlamak, daha doğrusu Türk Birliğini gerçekleştirmek.
Kitabelere göre Kapgan, kağanlık tahtına çıktığı zaman Bilge Kağan 14 yaşında idi ve Tarduş'lar üzerinde Şad olarak bulunuyordu(6) Kül-Tigin ise 7 yaşında idi(7).
BILGE KAĞAN
Kapgan Kağan tahta çıktıktan sonra ilk seferini Çin üzerine yaptı. Türk orduları 694 tarihinde Lenchüan eyaletine saldırdılar, 687 yılında ise önce Lingchou, daha sonra da Shengchou bölgesine saldırdılar(8).
Bilge Kağan on yedi yaşında iken Tangutlar üzerine sefere katılmış, yapılan savaşta Tangutlar bozguna uğratılmışlardır (700-701)9 On sekiz yaşında ise Altı Çub Soğdak seferine Kül-Tigin ile beraber katılmıştır. Bu seferin hemen ardından Ongtutuk denilen generalleri komutasında elli bin Çin askeri Gök-Türklere karşı sefere çıkmışlar ancak yenilgiye uğramışlar, komutanları da Kül-Tigin tarafından esir alınmıştır(10). Yirmi yaşında ise Basmiller üzerine akına çıkılmış ve bu Türk boyu Gök-Türklere tabi kılınmıştır. Yirmi iki yaşında Çin'e akında bulunulmuştur. Kitabelerde anlatıldığına göre seksen bin kişilik bir ordu ile savaşıldığı kaydedilmiştir. Hatta bu savaşta Çin ordusu başkomutanı Shato Chungi Gök-Türklere karşı çıktı ise de mağlup olmaktan kurtulamadı(11). Yirmi altı yaşında iken Çiklerle Kırgızlann Gök-Türklere düşman olmaları üzerine yapılan seferlerde Gök-Türk ordusuna Bilge kumanda etmişti12.
Bilge Kağan yirmi yedi yaşında ikinci bir Kırgız seferine çıkmış, onları uykuda basarak Songa ormanında savaşmış ve Kırgız Kağanı'nı öldürmüştür. Aynı yıl Türgişler üzerinde yürünülmüş , Türgiş ordusunun fırtına gibi gelmesinden sonra savaş başlamış , ancak Türgiş ordusu yenilgiden kurtulamamıştır(711) Türgiş ilinin bu savaştan sonra Gök-Türk hamiyetine alındığını öğreniyoruz.(13) Otuz yaşında Beşbalık'a ordu sevk ederek bu bölgede altı defa savaştığı da Kitabelerde anlatılmaktadır. 715 yılında yani 31 yaşında müstakil bir devlet olarak yaşayan Karluklar'ın, Gök-Türklere düşman olmalarından dolayı onlarla da savaşılmıştır. Bu savaştan sonra Karluklar ile Basmiller ittifak kurup, Gök-Türklere saldırdılar. Kapgan Kağan kuzeye doğru bir sefer yaparak Bayırkuları Tola Nehri'nin kıyılarında büyük bir bozguna uğrattı. Fakat zafer sarhoşluğu içinde Kapgan, yurduna dönerken kendisi için gereken emniyet tedbirlerini almamış ve ormandan geçerken bozguna uğratılan Bayırku askeri tarafından öldürülmüştü. Daha sonra kesilen başı Çin başkenti Ch-angan'a götürüldü ve Çin imparatoruna takdim edildi14.
Bu savaştan sonra Gök-Türk Hakanlığı yeni olaylara sahne olmuştur(15) Kapgan Kağan'ın ölümünden sonra yerine oğlu înel Kağan geç miştir. Ancak İnel zamanında Gök-Türk Devleti'nde olaylar iyice çoğaldı. Karışıklıklar önlenemediği gibi yurtta huzur da kalmadı. Oğuzlar ayaklandı, devleti kurtarmak Kutluk Kağan'ın oğullarının omuzlarına yüklendi.
Oğuzlar üzerine Bilge'nin de katıldığı dört sefer düzenlendi. Birinci seferde Togu Balık'ta, ikinci seferde Andırgu'da, üçüncü seferde Çuş başında, dördüncü seferde ise Ezgintikadız'da savaşıldı.(17)
Bilge, kağanlık tahtına oturduktan sonra Sarı nehrin güneyine yerleştirilen Gök-Türkler tekrar vatanlarına döndüler. Oğuz boylarından bazılarının Çin'e göç etmeleri dolayısı ile bu boylar üzerine ordu sevk edildi. Tablıların Çin İmparatorluğuna itaat etmeleri üzerine, onlara karşı da akın yapıldı. Bu arada Karlukların üzerine de ordu gönderildi. Otuz sekiz yaşında Kıtaylar üzerine yürüdü, otuz dokuz yaşında ise Tatabılar üzerine ikinci defa ordu sevk etti. Bundan sonra Kitabelerde faaliyetler hakkında bilgi kesilmesine rağmen, elli yaşında Tatabıların Kıtaylardan ayrıldığına dair bilgi verilmektedir. Yine aynı yıl Tatabılar üzerine sefere çıkılmış, Tatabılar yenilgiye uğratılmış ve Basmiller ile de savaşılmıştır18.
Kitabelere göre doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar olan milletler hep Bilge Kağan'a tabi idiler. Bilge Kağan on dokuz yıl Şad, on dokuz yıl da kağanlık yapmış olup sonunda 734 Eylül ayında zehirlenerek öldürülmüştür.
KÜLTİGİN
Kutluk Kağan'ın küçük oğlu olan KülTigin, alplığı ve cesareti ile şan ve şöhret kazanmış birisi idi. Türk töresine göre "taht büyük oğullara, babanın malı ile ordusu ise küçük oğula kalırdı." îşte Kül Tigin'in ordu komutanı olması bu eski Türk geleneğinden ileri geliyordu19.
Kül-Tigin babası öldüğü zaman henüz yedi yaşında idi. Onun faaliyetleri kendi adını taşıyan abidesinin doğu cephesinin 31. satırından itibaren şu şekilde anlatılmaktadır:
"Altı Çub Soğdak seferine katılmıştır. Çinli vali Ongtutuk ile yapılan savaşa iştirak etmiş yukarıda da söylediğimiz gibi vali ve aile efradı Kül-Tigin tarafından esir alınıp Türk Kağan'ına takdim edilmiştir. Yirmi bir yaşında iken ÇaçaSengün'e karşı savaşmış ve bu savaşta bir çok atını kaybetmiştir. Bu savaştan sonra Yır Bayırku Bey'i Uluğ Erkin, Gök-Türklere düşman olmuş, Türgi Yargun gölünün yanında yapılan savaşta yenilerek kaçmıştır. Kül-Tigin yirmi altı yaşına geldiğinde mızrak boyundaki karları sökerek Kögmen Dağlarını aşmışlar, Kırgızların Hakanını öldürerek ülkesini almışlardır. Çarpışmalarda bir eri okla vurmuş, iki eri ise birbiri ardına sançmıştır. Sonra Türgiş seferine çıkılmış, bu seferde de büyük yararlılıklar göstermiştir. Kara Türgişleri takibe gönderilen KülTigin, onları itaat altına aldıktan sonra geriye dönmüştür.
Karluklar, Gök-Türklere düşman oldukları zaman Kül-Tigin yirmi yedi yaşında idi. Tamag Iduk başında yapılan savaşta ise otuz yaşında idi(24)Otuz bir yaşında Az kavminin düşman olması dolayısı ile yapılan savaşta Alp Salçı adındaki atına binerek onlara hücum etti ve Az îlteberini esir aldı. îzgiller, Gök-Türk idaresine isyan ettikleri zaman Kül-Tigin yapılan savaşta atını kaybetmiş ise de îzgilleri itaat altına almayı başarmıştır. Daha sonra Dokuz Oğuzlar ile bir yılda beş defa savaşmışlardır. Kül-Tigin birinci seferde Azman adlı atına binip hücum etmiş ve altı eri mızraklamış, yedinci eri ise kılıç ile öldürmüştür. İkinci seferde Kül-Tigin Edizler ile harp etmiş, Az yağız atı ile bir eri mızraklamış, dokuz eri çevirerek vurmuştur. Dördüncü seferde Gök-Türk ordusu yenilmeye yüz tuttuğu zaman KülTigin'in kahramanlığı sayesinde ordu yenilmekten kurtulmuştur. Beşinci defa Oğuzlar ile savaşıldıktan sonra Amga kalesinde kışlanıp, ilk baharda Oğuzlar üzerine tekrar akına çıkıldığında Kül-Tigin merkezde müdafaa tedbiri almıştır. Zorlu geçen bu savaşta Kül Tigin'in bu tedbirleri olmasa idi, yaşayanlar cariye olacaktı veya öleceklerdi. Kül-Tigin Koyun yılının on yedinci gününde (27 Şubat 731)uçmağa vardı. Bundan sonra Kitabelerin değimi ile Bilge Kağan'ın "görür gözü görmez, bilir aklı bilmez oldu".

DIPNOTLAR
1 Taşağıl, Ahmet; Gök-Türklcr, Ankara 1995, s.l8.
2 Taşağıl, a.g.e., s. 27.
3 Donuk, Abdülkadir, Gök-Türk Hanlıkları, Tarihte Türk Devletleri,Ankara 1987, c.I, s.l5.
4 Ögel, Bahaeddin; "Gök-Türk Devleti Bumin ve tlteriç Kağanlar", MUU Kültür Dergisi, c, I, S.ll, Ankara 1977, s.25.
5 Kafesoğlu, Ibrahim; Türk Mllll Kültürü, tstanbul 1983, s.109.
6 Ergin, Muharrem; Orhun Abldeleri, İstanbul 1988, s.36.
7 Ergin, a.g.e., s.25.
8 Kurat, Akdes Nimet; "Gök-Türk Kaganlığı", DH Tarih Cografya Fakültesi Dergisi, X 12, 1952, s.36, Chang Jen Tang, Tang Devrindeki Doğu Gök Türkleri Hakkında yenl Belgeler, Taipei 1968, s. 146147.
9 Ergin, a.g.e., s.39, Kurat, a.g.m., s. 40.
10 Ergin, a.g.e., s.40.
11 JenTang, Doğu Gök-Türkleri, s.153.
12 Ergin, BUgc Kağan Abidesi, s.40;Kurat, a.g.m., s.40
13 Kurat, Gök-Türk Kağanllğl, s.40;Koca, Salim, Türk Kültiirünün TemeUeri, İstanbul 1990, s.83.
14 JenTang, a.g.e., s.170171.
15 Ergin, a.g.e., s.4l, Kurat, a.g..m.,s.40.
16 Kafesoğlu, Türk MİUî Kültürü, s 115, Koca, Türk Kültürünün Temelleri, s.85.
17 Ergin, a.g.e., s.41, Koca, a.g.e., s.85, Grousset, Rene, Bozkır İmparatorluğu, Çev. R. Uzmen, îstanbul 1993, s.118.
18 Ergin, BUgc Kağan Abldesi. s .45.
19 Ögel, Bahaeddin, Türk Kültürünün Gelişmc Çağları, îstanbul 1988, s.130.
20 Orkun, Hüseyin Namık; Eskl Türk Yazıtlan, Ankara 1987, s.44, JenTang, Doğu Gök-Türkleri, s 172, Ligeti, L; Bilinmeyen İç Asya, Çev. S. Karatay, Ankara 1986, s.203.
21 Orkun,. Türk Yazıtları, s. 44, Kurat, Gök-Türk Kağanlığı, S 45, Ligeti, BUinmeyen İç Asya, s.203.
22 Orkun, a.g.e., s.48.
23 Orkun, a.g.e., s.48 vd.
24 Kafesoğlu, Türk Milll Kültürü,s.118
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Sözlü Kütür Bğlamında Eski Türk Yazıtları
Prof. Dr. Fuzulî BAYAT- Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi

Atlı göçebe bir milletin sözlü kültür geleneğnin medeniyetin bütün katlarında görünmesi kültür tarihi açısından oldukça önemli bir meseledir. İlk tarihî, bediî vesikalarımız sayılabilecek Göktürk yazıtlarından, çağdaş edebiyatımıza kadar bu geleneğimiz edebiyat ve kültürümüzde müşahede edilmektedir. Sözlü kültür, yaşayan tarih, yaşayan geleneklerimiz,yaşayan kimliğimiz bağlamında da önemli bir fonksiyon üstlenmiştir.
Sözlü kültürün taşıyıcıları olan ozanların Göktürk döneminden beri mevcut olduğu bilinmektedir. İşte ilk edebî eserler sayılacak Orhun-Yenisey yazıtlarında sözlü kültürün belirleyici niteliğe sahip olması ozan-söyleyici geleneği ile ilgilidir.

VII-VIII.yy.larda yazıldığı bilinen Orhun-Yenisey yazıtlarının Türk bediî şuurunun yetkin mahsulü olması düşüncesi
iki şekilde izah edilebilir.
1. Türklerin bize kadar ulaşmamış yazılı edebî eserleri olmuştur ki bunun da en eski kanıtı m.ö. IV. yy.a ait olan
Isık Kurgan’da arkeolojik kazılar sonucunda Altın Elbiseli şehzadenin mezarında bulunan gümüş kâse üzerindeki
yazıttır.

2. Türkler taş kitabelere varıncaya kadar sözlü kültür geleneklerini, tarihlerini,düşüncelerini, yaşam öykülerini yaşatmışlardır. Bütün bu öyküler, Türklerin sözlü olarak yaşattıkları zengin halk edebiyatında mevcuttur.Yalnız dil açısından değil, ayrıca edebî metin açısından da büyük değer taşıyan Orhun-Yenisey abideleri belli bir sisteme tâbi tutularak yazılmıştır. Herhâlde ikinci kanıta üstünlük vererek söyleyebiliriz ki eski Türk yazıtları sözlü kültür geleneği bağlamında, zengin halk edebiyatının aktif tesiri olmadan şekillenemezdi. Etnik medeniyetin bütün alanlarında fonksiyonelleşen halk edebiyatı,anıt kitabelerin oluşmasında da büyük rol oynamıştır. Şunu da belirtelim ki halk edebiyatının – destanların, türkülerin,ağıtların Orhun-Yenisey ve Uygur tercüme edebiyatına etkisi, halk edebiyatının ayrı ayrı türlerinin taş kitabelerin edebî estetik kaynağı rolünde yer alması hâlen de yeterince araştırılmamıştır. İlk araştırmacılardan tutun da son dönemin bilim adamlarına kadar bir çok araştırmacı abidelerin üslûbunda destan elemanlarını ve şiirsel dilin vermiş olduğu akıcılığı kaydetmişlerdir. (Melioranskiy 1899, Korfl 1910, Bernştam 1946) Maalesef ilk başta sezilen bu fikir, yeterince geliştirilemedi. Sagu (ağıt), küg(türkü), destan, rivayet, mitolojik hikayeler Orhun-Yenisey yazıtlarının, Uygur tercüme edebiyatının yalnız şekil ve mazmununda değil, ayrıca ideolojisinde de açıkça görülmektedir. Ancak incelemeler sonunda destan üslûbunun, anıtmezar abidelerin yazılmasında önemli bir rol oynadığı anlaşılmaktadır. Tabiî ki destan üslûbu için karakteristik olan aşağıda belirtilmiş olan şiir dili kategorileri mevcuttur ki bunların da hemen hemen hepsini eski Türk yazıtlarında (bazılarında çok, bazılarında ise az) görebiliriz:

a) Destan geleneği için karakteristik olan eş anlamlı fiiller ve eş anlamlı isimler Orhun-Yenisey yazıtlarının dilinde
bol bol işlenerek metinde bir canlılık oluşturmaktadır. Meselâ, iş-güç, kut-ülük(durum, hâl, vaziyet), öl-yit (mahvolmak),
içik-yükün (tâbi olmak, boyun eğmek), it-yarat (oluşturmak, kurmak),emgek-tolkak (kederlenmek),çurta-yogla(ağlamak) vs. Bu çift veya eşanlamlı fiiller abidelerin diline bediîlik, şiiriyet vermektedir.

b) Tekrarlanan sentaktik ifadeler destan metni için karakteristik bir hâl arz etmektedir. Bazı cümle yapılarının
tekrarlanması Orhun-Yenisey abidelerinin dilinde somut bir amaçla kullanılmıştır. Meselâ, erür-berür (geliyor, gidiyor)
azat olmak, kurtulmak anlamlarında; adak kamşattı (ayaklarını çırptı)isyan, ayaklanma, baş kaldırma manalarında; közü kaşı yablaç boltaçı(gözleri ve kaşları birbirine karıştı, bozuldu)yas, matem anlamlarında; közü yukarı koptı (gözü yukarı kalktı) hafiflik,kendini bilmezlik manalarında; içre aşsız, taşra tonsuz (içi aç, dışı elbisesiz)fakirlik anlamında; ot sub kılmatım (ateşli su yapmadım) sulh, sakinlik,barışık anlamlarında; tün udımatım,kündüz olurmatım (gece uyumadım,gündüz oturmadım) çalışmak manasında,başlıkıg yükündürmüş, tizligig sökürmiş (başı olana baş indirtmiş, dizi olana diz çöktürmüş) güç, kuvvet ve sadakat anlamlarında; körür közüm körmes teg, bilir bilgim bilmez teg(görür gözüm görmez oldu, bilir biligim bilmez oldu) korku, telâş, belirsizlik manalarında. Bütün bunlar metinde sentaktik ifadeler olarak kullanılmıştır. Yazılı edebî eserlere has olmayan bu tip deyimleşmiş mecazi söyleyişlere Orhun-Yenisey yazıtlarında çok sık rastlamamız,abidelerin destan metnini örnek alarak şekillendiğini ifade etmemize olanak verir.

c) Abidelerin dilinde aliterasyonlar,özellikle ön aliterasyonlar (anaforalar)geniş bir biçimde işlenmiştir. Anaforanın
en yaygın şekli, iki mısranın birleşmesi sonunda oluşanlardır. Eski Türk yazıtlarında aliterasyonlu dörtlükler abbc,
abcb, abca, aabb, abaa, abac, aabc, abcc şeklinde tasnif edilebilir. (Stebleva1965:27) “Anafora hem halk şiirinde,
hem eski destanlarda, meselâ, Hakas,Tuva, Yakut, Çuvaş destanlarında, hemde klâsik destanlarda, meselâ Kırgız ve
Kazak destanlarında yer verilmiştir. EskiTürk şiirinin (alitarasyonlu şiir) yapısını koruyan Yakut, Hakas, Tuva, Altay
destanlarında anofora, şiiri oluşturan sanatsal elemanlardan biriyken, hece vezinli halk şiirlerinde ise anafora, şiire
ilâve güzellik veren bir sanattır. (Kulakovskiy1946, Ungivitskaya 1950, Toguy-ool 1953)

ç) Eski Türk halk şiiri, atasözleri,türküler ve destanlarda görülen paralelizmler Orhun-Yenisey yazıtlarının şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.Paralelizmler epik eserlerdeki şekliyle taş kitabelerde de kullanılmıştır. Paralelizm,aynı cümle yapısına sahip iki ve daha çok cümlenin beraber kullanılması olup, esasen türkü, atasözleri ve destanlarda,özellikle Yakut, Altay, Hakas, Şor,Tuva destanlarında çokça kullanılmış bir sanatsal kategoridir. Bu destan üslûbu Orhun-Yenisey abidelerinin dilinde esasen, aşağıdaki şekilde kullanılmıştır:

1) Eş anlamlı paralelizmler:
Kutum bar üçün
Ülügüm bar üçün
(Bahtım olduğu için
Talihim olduğu için)
Karşılaştırma ifade eden paralelizmler:
Üze kök tengri
Asra yagız yir
(Üste mavi gök
Aşağıda yağız yer)
Veya,
Üze tengri basmasar
Asra yir telinmeser
(Üstten gök basmasa
Aşağıda yer yarılmasa

2) sıralama paralelizmleri:
Beglik urı oglın kul boltı
İşilik kız oglın küng boltı
(Bey asıllı oğlun kul oldu
Temiz kız çocuğun hizmetçi oldu)

3) değişik varyantlı paralelizmler:
Ölteçi budunug tirgüri içitim
Yalın budunug tonluk kıltım
Çıgay budunug bay kıltım
Az budunug üküş kıltım
(Mahvolan halkı kurtardım
Çıplak halkı donlu ettim
Fakir halkı zengin ettim
Az halkı çok ettim)
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Eski Türk yazıtları, Türk destanları ve genellikle halk edebiyatının anonim anlatım türleri için karakteristik
olan epik klişeler (epik formeller) üzerinde kurulmuştur. Bunun en yaygın örneğine başlangıç formellerde rastlarız. Meselâ arkaik Yakut, Şor, Hakas, Altay, Tuva destanlarının başlangıçlarında dünyanın yaratılması hakkında mitolojik
bilgiler verilmiştir. Orhun-Yenisey yazıtlarında tarihî şahsiyetler olan Bilge Kağan, Tonyukuk, Kül Tigin ve diğer abidelerdeki kahramanlardan bahsedilmeden önce, dünyanın yaratılması, evrenin katmanlarının oluşması, insanın türemesi hakkında mitolojik tasavvurlara yer verilmiştir.
Abidelerde epiklik (buna epik genelleştirme de denilebilir) o kadar güçlüdürki Çin yıllıklarında etraflıca bahis mevzuu olan Soğd, Ming savaşları bile ikinci dereceden, gereksiz bir şey olarak takdim edilir. Bu tip tarihî olayları anlatan
yazıtlarda, esas dikkat edilen, merhumun tarihî şahsiyeti ve kimliği değil,onun karşılaştığı zorluklardır. Ayrıca
onun gücünün övülmesine, atının rengine ve yiğitliğine de burada yer verilir.Bundan dolayıdır ki abidelerde konu edilen kahramanın savaş tekniğine, atına ve savaş alanının tasvirine ayrılan kısımlar reel savaş sahnelerine ayrılan
hisselerden çok yer tutar. Buradan anlaşılıyor ki Orhun-Yenisey abidelerini mezartaşları üzerine yazanları tarihî-kronolojik bilgi değil, epik tahkiye, savaş değil, kahramanlık, olaylar değil, epik hadiseler ilgilendirmiştir. Bu anlamda
yazar, sanki reel tarihî şahsiyet ve hadiselerden daha çok, ozan, bakşı, kayçı (Altay destan söyleyicisi), olonhist (Yakut destan söyleyicisi) gibi ideal (örnek) bir kahraman hakkında destan okur. Tarihî olayların uygun tasviri ve reel tarihî şartlar yalnız bazı yerlerde, meselâ Bilge Kağanın Türk halkına müracaatında kendisini gösterir:

Ol ödke kul kullug bolmış erti
Küng künglüg bolmıs erti
İnisi eçisin bilmez erti
Oglu kangın bilmez erti
Ança kazganmış itmiş
İlimiz törümüz erti
Türk Oguz begleri budunı eşiding
Üze tengri basmasar
Asra yir telinmeser
Türk budun ilingin töringin
kem artatı (Stebleva 1965:78)
(O zamanlar kul kullu
hizmetçi hizmetçili olmuştu
Küçük kardeş büyük kardeşini tanımazdı
Oğlu babasını tanımazdı
Na kadar kazansa da
İlimiz, töremiz kayboldu
Türk Oguz beyleri, halk duyun
Üstten gök basmasa
Aşagıda yer yarılmasa
Senin ilini, töreni kim bozar)

Tarihî olayların, özellikle de Türk milletine müracaatların ağırlıklı olduğu kısımlarda heyecan verici, gösterişli bir
dil hâkimdir. Ancak Kül Tigin’in ve Bilge Kağan’ın savaşlarının tasvirinde, yazar Yoluk Tigin’in esas amacı tarihî kronolojiyi, tarihî savaş sahnelerini ve coğrafî mekanı vermek değil, kağanın kahramanlığını övmek, gücünün, cesaretinin yenilmez olduğunu göstermektir.

... yeti yigirmi yaşıma
Tangut tapa süledim
Tangut budununu buzdım
Oglın yotuzın yılkısın barımın anta altım
Sekiz yigirmi yaşıma
Altı çub sogdak tapa süledim
Budunung anta buzdım
Tabgaç ong tutug beş tümen sü kelti
Iduk başta süngüşdüm
Ol süg anta yokkıştım
Yigirmi yaşıma basmıl idikut
Oguşım budung erti... (Stebleva 1965:94)
(On yedi yaşımda
Tangutların üzerine ordu çektim
Tangut halkını bozguna uğrattım
Oğlunu, kız-gelinini, var-devletini aldım
on sekiz yaşımda
Altı vilayetli Soğdların üzerine ordu çektim
Halkını bozguna uğrattım
Tabgaç On Tutug elli binlik orduyla geldi
Ben başta savaştım
O orduyu orada yok ettim
Yirmi yaşımda Basmıl
Benim kendi halkım idi...)

Geniş bir şekilde şiirin dilinin edilmesi, taş kitabelerin destan üslûbu ile ilgisini belirtmeye yardım eder. Burada poetik formellerden tutun da vasıtasız nutuk, psikolojik ve sentaktik paralelizm,bediî tayin (epitet), metaforik dil sistemine kadar destanlarla geniş manada halk edebiyatı ile mukayese edilebilecek türde edebî sanatlara rastlanılmaktadır. Kardeş kavgası, akraba olan soyların birbirine karşı düşmanlıkları, ayrı ayrı kabilelerin devlete engel teşkil etmesi,beylerin birbiriyle çekişmeleri,boyların merkezî hâkimiyete tâbi olmak istememeleri, diğer kavimlerin başkaldırmaları, Çin’in kışkırtmaları vs. dramatik bir şekilde, epik tahkiyeye has bir tarzda takdim edilir. Bu tahkiyeden tarihî bir eseri değil de bir kahramanlık destanını okuduğumuz hissine kapılırız.Hatta doğanın tasviri de halk edebiyatı için karakteristik olan ekspressif (hissi) ifadelerle zengindir. Meselâ anıt abidelerde yolsuz, izsiz, geçilmez dağlık ormanlardan,sahili görünmeyen derin nehirlerden,yalçın kayalardan, tek kelime ile savaşın ruhuna uygun gelen tasvirlerden bahsedilir. Bu ise anıt yazıları için karakteristik olmayan, daha çok destan kahramanlarının rastladığı doğal zorlukları hatırlatır.Destan üslûbunun eski Türk yazıtlarına bir büyük etkisi de atla ilgilidir.İster arkaik, isterse de klâsik destanlarda kahramanı atsız tasavvur etmek mümkün değildir. Türk savaş taktiğinde,“Atsız savaşçı, savaşçı değildir.” kuralı Orhun-Yenisey abidelerinde de görüldüğünden at, hususî bir şekilde, büyük bir saygıyla övülür. Bazı destanlarda(meselâ, Altın Arık Destanı’nda) atla kahraman arasında bir akrabalık bağı olduğunu ve atla kahramanın aynı zamanda doğduğunu görüyoruz. (AltınArık 1988) Eski Türk yazıtlarının mazmununda ve ruhunda ata karşı bir sevgi,hayranlık ve saygı sezilmektedir. Bu, bir yandan destan etkisi ile izah edilirse, diğer yandan göçebe kavmin ata bağlılığı ile de çok ilgilidir. Kül Tigin abidesi bu açıdan özel bir yere sahiptir. Kül Tigin’in şerefine dikilmiş anıtta kahramanın savaşta bindiği atların adları, renkleri,özellikleri yüksek bir üslûpla terennüm edilir. Göçebe-maldar bir kavmin Asya’nın içerilerinden kopup Avrupa’nın merkezine kadar galibiyetle gelmesinin tek sırrını W.M. Mc Covern hızlı atlarda görür. (Mc Covern 1939) Atla yapılan savaşın üstünlükleri Kül Tigin ve Bilge Kağan abidelerinde de görülmektedir.Destanlarda olduğu gibi eski Türk abidelerinde,özellikle de Kül Tigin yazıtında atla kahraman bir sentez oluşturmaktadır.

Kül Tigin Bayurkunung
Ag adgurug binip oplayu tegdi
Bir erig okun urtı
Eki erig udı aşıru sançtı (Stebleva 1965:81)
(Kül Tigin Bayurku adlı
ag ata binip düşmana hücum etti
Bir kişiyi okla vurdu
iki kişiyi mızrak ile parçaladı)
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Kül Tigin’in bindiği atların adları ve renkleri de ilgimizi çekmektedir. Bayurku(beyaz at), Başgu (boz at), Alp salçı
(beyaz at), Azman ag at, Az keher vs.Atlardan birinin alp ünvanı taşımasıTürklerin atı kültleştirdiklerini ve ata
da kahramanlık ünvanı verdiklerini ispatlamış olur. Destan kahramanları gibi Kül Tigin de Türk mitolojik düşüncesinde
yücelik, kutsallık ve uğur sembolü olan beyaz ve boz renkli atlara biner.

Abidelerin dilindeki poetiklik, yüksek üslûp, heyecanlı müracaat gibi unsurlar sözlü kültürümüzün ürünlerinin katkısı olmadan ortaya çıkamazdı. Orhun-Yenisey yazıtlarının dilindeki şiir problemine ilk kez yaklaşanlardan biri de A.Bombaci olmuştur. (Bombacı1964:67) V.Stebleva ise Orhun-Yenisey yazıtlarının aliterasyon sistemi ve şiir yapısı hakkında birkaç eser yazmıştır.Ancak Göktürk yazıtlarının poetikası hakkında şimdiye kadar halk edebiyatının ve eski metinlerin özelliğini göz önünde bulundurarak tutarlı bir eser yazılmamıştır.

Epikliğin veya epik tahkiyenin, Orhun-Yenisey abidelerinin özünde olması bir faktörle de tasdik edilebilir. Epik tahkiyede savaş sahneleri, geçmişe dönüş ve geçmişi özlem, dünya ve zaman hakkında felsefî düşünceler aynı formül üzerinde kurulduğundan Bilge Kağanla KülTigin (kısmen de Tonyukuk ve Ongin abideleri) yazıtları birbirinden farklılık göstermez. Bu, bir taraftan yazıtların aynı olayların iştirakçisi olan iki kardeşin anıtına dikilmesinde, olayların aynı zamanda baş göstermesinde ve her iki abideyi aynı adamın, yani Yoluk Tigin’in yazmasında kendini gösterir. Diğer taraftan aynîyet her iki mezar taşının destan üslûbunda yazılması, epik kuralların kitabelerin oluşmasında önemli bir rol üstlenmesi ile ilgilidir. Bu anlamda Selengi ve Ongin abideleri de adları geçen yazıtlarla ortak özeliğe sahiptir, denilebilir.Epik motif, bediî ifade vasıtaları,üslûbî seciye, aliterasyonlu cümle tipleri diğer anıt-mezar mahiyetindeki yazıtlar için de karakteristik bir özelliktir. Orhun-Yenisey yazıtlarının kahramanları,özellikle Kül Tigin, Tonyukuk,Bilge Kağan, Moyun Çur ve Kuli Çur adları ile bilinen tarihi şahıslar destan kahramanları gibi vasıflandırılırlar. Bu tarihî kahramanlar da destan kahramanları gibi kendi düşünceleri, amaçları (meselâ, Türk devletini güçlendirmek ve sınırlarını genişletmek, halkın yaşam şartlarını iyileştirmek, iç ve dış düşmanlara karşı amansız olmak, geçmişi unutmamak vs.) uğrunda mücadele gösterirler.Onlar da destan kahramanları gibi teketek dövüşür, fiziksel güç gösterir,olağanüstü işler yaparlar (mesalâ, KülTigin gibi), akıllı tedbirlerle düşmanların mağlup olmasına yardım ederler (meselâ, Tonyukuk gibi). Tonyukuk, Kül Tigin, Bilge Kağan, Ongin abidelerinde mevcut olan mevzuların hepsinde destan üslûbundan gelen formellerden halk şiirinden gelen ifadelere kadar birtakım unsurları görmek mümkündür. Bu mevzular şunlardır: Mitolojik hikâyeler, mitolojik zaman ve mekânla ilgili malûmat,Türklerin ecdatları ve 1. ve 2. Göktürk devletlerinin kurucuları hakkında malûmat, komşuları ve özellikle Çin’i kendilerine tâbi etmeleri konusu, Türklerin esaret devri, esaretten kurtulma,ayrı ayrı kağanların (İlteriş, Kapağan)ikinci Göktürk devletini kurmak yolunda mücadeleleri, şerefine abide yüceltilen şahsın savaşları, kahramanlıkları.

Destan üslûbu için karakteristik olan epitetler (bediî tayin) de abidelerde çokça işlenmiştir. Meselâ, Bilge Kağan, Alp
Kağan, yağız yir, kök tengri, ıdık yir-sub,süçin sab, sarıg altun vs. gibi epitetler yazılı edebiyat için karakteristik değildir. Bediî tayinlerin esas fonksiyonu;
1)dilde yüksek heyecanlı bir üslûp oluşturmak ve 2) tarihî şahsiyeti ideal kahraman sıfatlarına sahip bir şekilde ortaya
koymaktır. Aşağıdaki örnekten bunu açıkça görmek mümkündür:

Bilge Kagan ermiş
Alp Kagan ermiş
Buyrugu yime bilge ermiş erinç
Alp ermiş erinç
Begleri yime budunu yime tüz ermiş
Anı için ilig ança tutmış erinç
İlig tutıp törig itmiş
Özünçe kergek bolmış (Stebleva 1965:74-75)
(Bilge Kağan idiler
cesur kağanlar idiler
Onların işleri de bilimli idi
Cesur idiler
Beyleri, halkı doğru idi
Onun için il tutmuştular
İl tutup töre oluşturmuş
Kendisi ise yok olmuştu)

Destan üslûbu ve destan düşüncesi Orhun-Yenisey yazıtlarında o kadar güçlüdür ki, hatta bazı makamlarda taş kitabeleri destandan, destanı taş kitabelerden ayırmak mümkün değildir. Bu nedenle de kahramanların, düşmanların
tasviri geniş epik planda verilmiş, doğa tasviri yukarıda da değinildiği gibi yalnız olayların hızlanmasına yardımcı olmuştur.Tabiat olayları yalnız kahramanların hareketinde canlılık kazanmıştır.

Destanlar için karakteristik olan epik zaman ve mekan birliği, yazar zamanına oranla Orhun-Yenisey yazıtlarında belirgin bir şekilde korunmuştur.
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Sartkoja Karcavbay, Orhon Muraları, 1. Kitap, Astana, 2003, 392 s. ISBN 9965-9204-5-1.
(Türk Dili 641, Mayıs 2005, 464-466)

Kazak Türklerinin ünlü Türkoloğu Sartkoja Karcavbay’ın Orhon Yazıtlarıyla ilgili yeni yayını
2003 yılında Astana’da yayımlanmıştır. Eski Türk yazıtlarıyla ilgili yayınlarıyla tanınan Karcavbay’ın
bir farkı da Moğolistan coğrafyasını çok iyi bilmesidir. Aşağıda tanıtacağımız eserin kelime anlamı
Orhon Mirasları veya Orhon Yadigârlarıdır.
Eser 5 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler sırasıyla şunlardır:
1. Bölüm: Bu bölümde Orhon Yazıtlarının daha genel anlamda runik harfli metinlerin nasıl
bulunduğu anlatıldıktan sonra yazıtlar üzerinde çalışanlar ile onların eserlerine değinilmiştir. Bu
bölümün girişinde yazıtlar hakkında bilgi veren tarihî kaynaklardan söz edilmiş, özellikle Nikolasa-
Kornelisson Bitsen (1641-1717) ile Cuveynî hakkında bilgi verilmiştir. Ardından da yazıtların keşfi ile
ilgili detaylı bilgi bulunmaktadır.

2. Bölüm: Bu bölüm Kök Türklerin tarihi hakkındaki bilgilerle başlamakta olup ardından
yazıtların epigrafik belgelemeleri ile Kök Türk harflerinin ses değerleri gösterilmiştir. Bu bölümde
bazı problematik kelime ve seslerin okunuşlarında karşılaştırmalar yapılmıştır. Söz gelimi ok/uk veya
ko/ku şeklinde ses değeri verilen ↓ işaretinin geçtiği kelimeleri daha önceki naşirlerin okuyuşları ile
karşılaştırmış ve en sonuna da kendi okuyuşunu eklemiştir. Bu karşılaştırmada V. Thomsen, W.
Radloff, H. N. Orkun, S. E. Malov’un okuyuşları ile kendi okuyuşu karşılaştırılmıştır. Yazar, ↓
işaretinin bulunduğu kelimeleri genellikle uzun ses olarak değerlendirmiştir: kooy “koyun”, koontur-
“kondurmak, yerleştirmek”, kuul “kul, köle”, yook “yok” vb. (s. 80). Yine aynı şekilde $ işareti için
de benzer örnekler verilmiş ve aynı naşirlerin okuyuşları ile kendi okuyuşu karşılaştırılmıştır: köök
“gök, mavi”, küün “gün, gündüz”, küüç “güç”, Küül-tegin vb. (s. 81).

3. Bölüm: Bu bölümde runik harfli yazıtların bulunduğu yerler (enlem ve boylam cinsinden),
keşfi, transkripsiyonu ve Kazakça ile Rusça çevirisi verilmiştir. Bu bölüm kendi arasında ikiye
ayrılmıştır:
a) I. Kök Türk döneminden kalan yazıtlar (552-630): Bu bölümde I. Kök Türk döneminden kalan
yazıtlar hakkında bilgi verilmiş ve özellikle Bugut Yazıtı (yazara göre Bugıt) üzerinde durulmuştur.
Bu yazıtın transkripsiyonu yapılmış ve Kazakça ile Rusça çevirileri verilmiştir.
b) II. Kök Türk döneminden kalan yazıtlar (682-744): Bu bölümde de II. Kök Türk döneminden
kalan yazıtlar incelenmiştir. Bunlar kitaptaki sıraya göre (Yazıtları adlandırma tercihleri yazara aittir):
Şivet-Ulan, Ongin, Kültegin, Koşo-Çaydam III ve V yazıtları, Bilige Kagan, Tuy-ukuk, Küüli-çor
yazıtlarıdır. Yazar bu bölümde konu ettiği yazıtları işlerken dikkatimizi çeken özellikle problematik
yerler için şu kayıtları düşmüştür:
* Yazar, Türk adını Türki olarak okumaktadır. Bu okuyuş bize S. G. Clauson’un Türkü
şeklindeki okuyuşunu hatırlatmaktadır.
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

* Şivet-Ulan yazıtının İlteriş Kagan adına dikildiğini söylemektedir. Bu yazıtın ve yazıtın bulunduğu yerdeki devasa kurganın kime ait olabileceği uzun zaman tartışılmış ve en azından ünlü bir kagana ait olabileceği dile getirilmişti.

* Gerek Köl Tigin gerekse Bilge Kagan yazıtında sıkça geçen Bilge Kagan adını veya bilge kelimesini Bilige Kagan ve bilige olarak okumaktadır. Bu şekilde okumasının sebebini ise morfolojik olarak şöyle açıklamaktadır: bil + ig. Böylelikle hükümdar Bilge Kağan’ın adı yazara göre Bilige Kagan olmaktadır. Ancak yazar bilige okuyuşundaki e sesinin neyi ifade ettiğini söylememiştir (s. 165 dipnot 4).

* Yazıtların ilk naşirlerinden bu yana belki de en çok tartışılan ve KT D 4 ile BK D 5’te geçen apar/par kelimesini apar okumakta ve “abar” olarak anlamlandırmaktadır (s. 165 ve 173). Yazarın “abar” ile neyi kastettiği belli değildir.

* Yazıtlarda birçok yerde geçen (ör. KT G 1) biriki ya da ebireki olarak okunagelen kelime de yazar tarafından eb irki olarak okunmuş ve “ebtegi /lagerdegi/, iyeligimdegi /vassal/” olarak anlamlandırmıştır. Böylelikle “evdeki (ordugâhtaki), mülkiyetimdeki” anlamı çıkmaktadır (s. 170 ve178).

* Yine KT G 1; BK G 13, 14’te geçen şadapıt ~ şadpıt kelimesi de iki kelime olarak şad apıt olarak okunmuş ve “şad, apalar” olarak anlamlandırılmıştır. Dolayısıyla apıt “apalar” kelimesindeki t sesini çokluk eki saymıştır (s. 170 ve 178).

* KT G 3’te geçen ol amtı ańıg yok ibaresini ol amtı yag yok olarak okumuş ve yag kelimesine“askaktık”: “kibirlilik, mağrurluk” anlamını vermiştir (s. 170 ve 178).

* KT G 5’te geçen ańıg kelimesi yag okunmuş ve “jaysız”: “elverişsiz, rahat olmayan” olarak anlamlandırılmıştır (s. 170 ve 178).

* Yazar II. Kök Türk Devletinin ünlü veziri ve komutanı Tunyukuk’u da Tuy-ukuk şeklinde okumayı tercih etmektedir (s. 216).

4. Bölüm: Bu bölüm, eserin belki de en dikkat çeken bölümü olup Tüsiniktemeler:
“Açıklamalar” başlığını taşımaktadır. Yazar burada transkripsiyonlayıp çevirilerini yaptığı metinlerdeki problematik yerler hakkında kendi görüşlerini vermiştir. Elbette kendinden önce yapılan okuma ve anlamlandırmalara da değinmiştir. Ancak bu okuma ve anlamlandırmalar kendinden önceki bütün görüşleri içermemekte ancak bir iki çalışmaya gönderme yapılmaktadır. Yazarın kendi görüşlerini içerdiği bu bölümden birkaç örnek vermek istiyoruz:

* Togu-balık: KT K 4’te geçen bu yer adını Togul-balık okumaktadır. Buradaki l sesini kendisinin verdiği anlaşılmaktadır. Yazar bu yer adını Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’un batısındaki Togul kenti ile eş tutmuştur (s. 254).

* BK D 1’de geçen ve genellikle ...tokuz oguz eki ediz kerekülüg begleri şeklinde okunan problematik cümleyi de tokuz oguz idi, ediz yer külüg begleri.... şeklinde okumuş ve “tokız-oguz iyesi,ediz yeriniŋ külüg (daŋktı) bekteri” olarak anlamlandırmıştır. Böylece yazar, daha önce eki ediz şeklinde okunan boy adını ... idi, ediz şeklinde okumaktadır (s. 271).

* Yazıtlarda çokça kullanılan (ör. BK K 9, 10; BK G 14, 15) erteŋü/ertiŋü kelimesini de er teŋi olarak iki kelime şeklinde okumuş ve er “er”; teŋi “teŋ: denk” olarak anlamlandırmıştır (s. 271).

* Tunyukuk yazıtının problematik kelimelerinden olan ve genellikle büntegi şeklinde okunan ve “böylesi, bunun gibisi” olarak anlamlandırılan kelimeyi eb ün etgü okumuştur. Üç ayrı kelime olarak okunan ibareye “ebte ün katuvşı (aykayşı)” şeklinde anlam verilmiştir (s. 279).

Eserin 5. ve son bölümünde de arkeolojik buluntular hakkında değerlendirmeler yapılmıştır.Moğolistan coğrafyasını çok iyi bilen yazarın arkeolojik saptamalarından yararlanmak mümkündür.Bu bölümde yazıtların yerleri ve şu anki durumları hakkında da güncel bilgiler bulunmaktadır. Eserin 316. sayfasında da balballar hakkında bilgi veren Karcavbay, balbalların öldürülen insan sayısı kadar dikildiğine işaret etmektedir.

5. Bölümü sonuç ve kaynakça izlemektedir. Yaklaşık yirmi sayfa tutan kaynakçadan özellikle Rusya ile Moğolistan’da yapılan yayınlar bakımından yararlanılabilir. Çünkü Batılı kaynakların künyelerinde oldukça yanlış yazımlar bulunmaktadır. Kaynakçanın ardından da eserde geçen dergi adları, yazıtların adları vb. ile genel kısaltmalar verilmiştir.Kitabın en son bölümü de fotoğraflara ayrılmıştır. Bu bölümde hem yazıtlar ile arkeolojik buluntuların fotoğrafları hem de krokileri verilmiştir. Özellikle Bilge Kağan Yazıtının Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) tarafından yaptırılan ve Orhon vadisinde kurulu bulunan depo müzedeki fotoğrafı da eklenmiştir. Bilindiği gibi Bilge Kağan Yazıtı, depo-müzeye taşınmasından önce üç parça hâlinde yerde durmaktaydı. Yine TİKA tarafından yürütülen Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi çerçevesinde Bilge Kağan külliyesinde yapılan kazı esnasında ele geçen ve Bilge Kağan’a ait olduğu zannedilen hazine ve birtakım eşyaların da fotoğrafları verilmiştir.

SONUÇ: Eski Türk yazıtları ile ilgili çalışmaların arttığına tanık olduğumuz şu günlerde S. Karcavbay’ın, bu eseriyle hem Türk dilinin hem de Türk tarihinin aydınlatılmasına katkı sağladığı kuşkusuzdur. Eski Türk yazıtlarıyla ilgili çalışmaların artması Türk dilinin, tarihinin, kültürünün ve sanatının kökleri hakkında daha sağlam bilgilere ulaşmamıza sebep olacaktır. Ancak ortak Türk alfabesi hayallerinin unutulmaya başladığı şu günlerde Karcavbay’ın bu eserini Latin harfleri ile yayımlaması daha yararlı olabilirdi.
Yrd. Doç. Dr. Erhan AYDIN
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Türk Runik Harfli Metinlerdeki Mental Fiiller
Özen Yaylagül


Türk dilinin elde bulunan en eski yazılı belgeleri olan Türk Runik harfli metinlerden elde edilen mental fiiller dört grupta incelenecektir: 1) Duyu fiilleri; 2) Duygu fiilleri; 3) Anı ve uslamlama fiilleri; 4)Açıklama fiilleri. Aslında, ayrı gruplar altında verilen bu fiiller birbiriyle sıkı ilişki içinde olduklarından bunlar arasında kesin ayrım yapmak zordur.

Duyu fiilleri: Bu fiiller, mental etkinliğin gerçekleşmesi için gerekli olan girdilerin toplanması işlerini gösterir. Dolayısıyla idrak etme sürecinin (cognitive process) başlatıcılarıdır. “Temel ve Bileşik Duyular olmak üzere iki duyu tipi vardır. Temel duyular fizyolojik olarak değişik bölümlerin bir araya gelmesinden oluşmamış olan yalın duyular olup, belli bir alıcı tarafından alınıp belli bir iletici tarafından merkeze götürülürler. Buna karşılık, edinilmesinde değişik fizyolojik sistemlerin bir arada çalışması söz konusu olan duyular ise, bileşik (kompleks) duyulardır”. Türk Runik harfli metinlerden tespit edilen temel duyu fiilleri şunlardır: (e)ş(i)d- “işitmek”, tiŋla- “dinlemek, işitmek için kulak vermek”, tuy-“duymak”, kör- “görmek, bakmak; tâbi olmak, bağımlı olmak”. Bu fiiller içinde en sık kullanılmış olanı kör- fiilidir.

Kulak duyu organıyla ilişkili duyu fiilleri: Bunlar; (e)ş(i)d-, tiŋla- ve tuy-fiilleridir. Bunlardan (e)ş(i)d-ve tuy-, seslerin, konuşmacının istemi dışında veya konuşmacının özel bir katkısı olmadan kulağa ulaşması eylemini anlatırken, tiŋla-fiilinde seslerin alınabilmesi için dinleyicinin istemli bir hareketi söz konusudur. Her üç fiil de, 1., 2. ve 3. kişilerin bilgi süreci için işitsel kayıt işlemini gerçekleştirmesini anlatır. tiŋla-, (e)ş(i)d- ve tuy- eylemleri sırasında, dıştan gelen hava dalgaları, kulak zarı, kulak kemikçikleri, endolenf v.d. yoluyla Corti hücrelerine gelir ve mekanik uyarılmalar buradan elektrik impulsları hâlinde işitme sinirleri yoluyla ve Talamus’taki bir dağıtım istasyonu üzerinden temporal lob korteksine iletilir Böylece, işitsel kayıtlar, günün birinde kullanılmak üzere beyinde depolanır.
(e)ş(i)d- “işitmek” (S2D2)): Zarf-fiil ekleri alabilen ve kulakla bir şeyin varlığını algılamak, duymak anlamlarına gelen bu eylem, tiŋla- (<*tıŋla-) (T2INGL1A)“dinlemek, işitmek için kulak vermek” eylemiyle başlatılmaktadır. Emir 2. teklik kişi çekimiyle tespit edilen tiŋla- eylemi isimden türemiş (tiŋ+la-) bir fiildir. Buradaki tiŋ ismi Çincedeki t’ing “işitmek, dinlemek” kelimesiyle ilişkilendirilmiştir. Fakat d- ve art
ünlüler bu etimolojiyi zorlaştırır. Dil oluşumundaki işlevsel kuramlardan onomatopoetik kurama dayanarak tabiat taklidi tiŋ sesinden kaynaklanan bir isim olarak da düşünülebilir. Türk Runik harfli metinlerde tuy- (T1WY1) “duymak”fiili de kulak duyu organıyla ilişkili bir fiil olup belirli geçmiş zaman3 ve zarf-fiil4eklerini almış olarak tespit edilmiştir.
ol s(a)b(ı)g (e)ş(i)d(i)p sü yorıtd(ı)m (Ton. 1. taş K 11)
“Bu sözü işitince orduyu sevk ettim.”
ol s(a)bın (e)ş(i)d(i)p tün y(ä)mä ud(ı)sık(ı)m k(ä)lm(ä)z (ä)rti <kün y(ä)mä> ol(u)rs(ı)k(ı)m k(ä)lm(ä)z (ä)rti (Ton. I. taş D 5)
“Bu sözlerini işitince gece uyuyasım gelmiyordu, (gündüz)oturasım gelmiyordu.”
Yukarıda, duyu fiillerinin kognitif sürecin başlatıcıları olduğu belirtilmişti. (1) ve (2). cümleler bunu açıkça göstermektedir. (1). cümlede eşid- “işitmek” eylemini gerçekleştiren kişi, metinsel bilgiye göre Vezir Tonyukuk, bu eylemin gerçeklenmesinden sonra işittiği sözleri beyninde eski bilgi ve deneyimlerine göre
değerlendirmekte ve yeni bir eylem için karar verip bu yönde harekete geçmektedir. (2). cümlede de benzer bir durum söz konusudur. Yine konuşmacı eşid- “işitmek” eylemi ardından beyinde benzer bir değerlendirme yapmakta ve bu değerlendirme sonuçları onu huzursuz etmekte; buna bağlı olarak da gece uyuyamayan, gündüz yerinde oturamayan bir insan şeması çizmektedir. Yani, biz (2). cümleyle, konuşmacının, işittiği sözlerin ruhsal etkilerinden dolayı organik bedensel dengesinin bozulduğunu ve çözüm arayışı içine girdiğini söyleyebiliriz ki bu da beyindeki bir dizi etkinliğe işaret etmektedir.

Göz duyu organıyla ilişkili duyu fiilleri: Aynı kökten gelen kör- ve görme organı adına +lä- isimden fiil yapım ekinin eklenmesiyle oluşmuş köz+lä- fiilleri göz duyu organıyla ilişkili yegâne duyu fiilleridir. Belki, ileri dil aşamasının göstergesi sayılabilecek, aynı kökten gelen; fakat duyu fiili konumundan duygu fiili konumuna gelişmiş olan küz(ä)d- “korumak, kollamak, gözetmek” fiili de burada sayılabilir.Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılama ve seçmeyi anlatan kör- fiili, bir dizi mental etkinliği tetiklemektedir. Bundan dolayı da ileri dil aşamasında (metalinguistic) başka zihinsel anlamlar da kazanmıştır. Örneğin, Türk Runik harfli metinlerde “görmek, bakmak” temel anlamları yanında “tâbi olmak, bağımlı olmak, hizmet etmek” ve “zahmet çekmek” anlamlarıyla görülmekte, bugün Türkiye Türkçesinde ise “anlamak, sezmek, kavramak ve bir şey hakkında bir yargıya varmak, değerlendirmek, çok değer vermek” (Türkçe Sözlük 1988: 564) anlamlarında da kullanılmaktadır. Yine, Türk Runik harfli metinlerde yer alan kör- fiilinden -üş-fiilden fiil yapım ekiyle türemiş kör-üş- “görüşmek” fiili temel anlam olarak kör-“görmek” işinin birden fazla kişi tarafından karşılıklı olarak yapıldığını göstermektedir. Fakat Irq Bitig’de ileri dil aşamasının göstergesi olarak “bir araya gelmek, buluşup konuşmak, sohbet etmek” anlamlarında kullanılmıştır.
Türk Runik harfli metinlerde kör- fiiliyle anlatılan “tâbi olmak, bağımlı olmak, uymak, baş eğmek, itaat etmek” durumları Türkiye Türkçesinde dinlemek fiiliyle anlatılmaktadır. Dinlemek fiili “birinin sözünü, öğüdünü kabul edip gereğince davranmak” (Türkçe Sözlük 1988: 379) anlamlarına da gelmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi Türk Runik harfli metinlerde tiŋla- fiili de benzer bir anlamda, katıgdı tiŋla! (KT G2) örneğinde görüldüğü gibi “iyice dinleyip kavramaya çalışmak ve ona göre davranmak” anlamında da kullanılmıştır. (3). örnek, kör- “görmek” eylemiyle “anlamak, sezmek, kavramak” eylemleri arasındaki yakın ilişkiyi göstermesi bakımından ilgi çekicidir.


on ok bod(u)n (ä)mg(ä)k körti (KT D 19)
“On ok halkı ıztırap gördü” (=On ok halkı ıztırabın ne olduğunu anladı, sezdi, kavradı.)

Duygu fiilleri: Türk Runik harfli metinlerde duyguları gösteren çok sayıda fiil tespit edilmiştir: Bütünsel davranış tepki fiilleri içinde sayılabilecek ürk- “ürkmek”,kork- “korkmak”, (a)yın- “korkmak, sakınmak, çekinmek”, q(a)lyur- “hiddetlenmek kızmak”,öbk(ä)lä- “öfkelenmek” fiilleri ile olumsuz duygu fiillerinden sıgta- “yas tutmak, ağlamak”, yogla- “yas tutmak”, buŋ(a)d- “kederlenmek”, t(a)plama- “tasvip etmemek, hoş karşılamamak, beğenmemek, iyi veya güzel bulmamak; bir işi doğru veya yerinde bulmayarak kabul etmemek”, una-m(a)- “razı olmamak, uygun bulmamak, beğenmemek, benimsememek, istememek, kabul etmemek, memnun olmamak, ikna etmemek, tatmin etmemek”, k(a)rg(a)n- “ayıplamak”, ökün- “pişman olmak”, (ä)rt(i)n- “vazgeçmek”, b(ö)k-mä- “doymamak” ve olumlu duygu fiillerinden s(ä)b(i)n- “sevinmek”, ögir- “memnun olmak, çok sevinçli olmak”,m(ä)ŋilä-“neşelenmek”, t(a)pla- “arzu etmek, uygun bulmak”, küz(ä)d- “korumak, kollamak, gözetmek”, to- “doymak” fiilleri duygu fiilleri içinde değerlendirilebilir.

Bütünsel davranış tepki fiilleri: Türk Runik harfli metinlerden tespit edilen; ürk- “ürkmek”, kork- “korkmak”, añıt- “korkutmak”, (a)yın- “korkmak, sakınmak, çekinmek”, q(a)lyur- “hiddetlenmek, kızmak”, öbk(ä)lä- “öfkelenmek” fiilleri bu grupta değerlendirilebilecek fiillerdir.(a)ñ(ı)t- (N’YT1) “korkutmak, tehdit etmek” (BK D 41) ve (a)yın- (Y1IN1 IrkB 29) “korkmak, sakınmak, çekinmek” fiilleri (a)ñ-fiiline -(ı)t- ettirgenlik ve -ın- dönüşlülük ekleri getirilmesi yoluyla oluşmuştur. VIII. yüzyıla ait Türk Runik harfli metinlerinde görülen ñ sesinin Buddhist çevre metinlerinde y’ye, Maniheist çevre metinlerinde n’ye dönüştüğü bilinmektedir. (a)ñ(ı)t- eyleminde, eylemi gerçekleştiren kişi başka canlı/canlılarda bütünsel davranış tepkisi yaratmaya çalışırken;(a)yın- eyleminde, eylemi gerçekleştiren kişinin kendine dönen bir bütünsel davranış tepkisi söz konusudur. Bir tehlikeye karşı kaygı duygusu içine girme veya bulunmayı anlatan bu fiil, geçmiş yaşantılara bağlı olarak içinde bulunulan durumun kendi varlığını tehlikeye sokacağı düşüncesinden kaynaklanmaktadır. (a)ñ- fiilinden türemiş isimler de vardır: (a)ñ-(ı)g (Ton. I. taş K 10) “öfkeli”. Burada anlam kayması var gibi görünmektedir. Gerek korkmak gerekse öfkelenmek, birincil duygu tepkileri içinde yer aldığından böyle bir anlam kayması normal karşılanmalıdır.
Türk Runik harfli metinlerde aynı anlamla tespit edilen bir diğer fiil ek alımına bağlı olarak wKWR1wK ~wKWR1K1 olarak yazılan kork- “korkmak”, belirli geçmiş zaman 1. çokluk kişi17; belirsiz geçmiş zaman 3. teklik kişi; geniş zaman 1. çokluk kişi ve emir 2. teklik kişi çekimli olarak tespit edilmiştir. Yine, Türk Runik harfli metinlerde belirli geçmiş zaman çekimli olarak ve ürk- (ẄR2K2 ) “ürkmek” eylemi de diğer iki eylemle birlikte, psikolojide, Birincil Duygu Tepkileri (Primary Affective Reactions) içinde yer alan Bütünsel Davranış Tepkilerinin sözel ifadesidir. “Herhangi bir durum kişi için tehdit edici ve tehlikeli olarak algılandığında ona karşı ilk beliren ürkme davranışının hemen ardından korku veya öfke tepkisi gelir”. Eylemi gerçekleştiren kişi, geçmişte içinde bulunulan duruma benzer bir durum içinde bir tehlikeyle karşılaşmış veya bir başkasının böyle bir durum içinde bulunduğunu öğrenmiştir.

Olumsuz duygu fiilleri: Bütünsel Davranış Tepki Fiilleri, tehdit edici ve tehlikeli olarak algılanan bir durum karşısında kişinin ilk anda verdiği tepkileri gösterirken bu grupta değerlendirilecek olumsuz duygu fiillerinde daha uzun bir mental süreç söz konusudur.Türk Runik harfli metinlerden elde edilen olumsuz duygu fiillerinden bazılarında olumsuzluk anlamı fiilin gövdesinde taşınmaktadır: sıgta- “yas tutmak, ağlamak”,yogla- “yas tutmak”, buŋ(a)d- “kederlenmek”, k(a)rg(a)n- “ayıplamak”, ökün- “pişman olmak”, (ä)rt(i)n- “vazgeçmek”, fiilleri bu tür fiillerdendir. Bu olumsuz fiilleri olumlu duruma getirmek olumsuzluk eki -mA-’nın eklenmesiyle sağlanır. İki olumsuzdan bir olumlu anlam çıkar mantığıyla -mA- olumsuzluk eki olumsuz duygu fiilindeki
olumsuzluğu ortadan kaldırmaktadır. Bazı fiiller ise, aslında olumlu oldukları halde olumsuzluk eki -mA-’nın eklenmesiyle olumsuz hale getirilmiştir. Bu fiiller: una-m(a)- “razı olmamak, uygun bulmamak, beğenmemek, benimsememek, istememek, kabul etmemek, memnun olmamak, ikna etmemek, tatmin etmemek”, t(a)pla-ma- “tasvip
etmemek, hoş karşılamamak, beğenmemek, iyi veya güzel bulmamak; bir işi doğru veya yerinde bulmayarak kabul etmemek”, b(ö)k-mä- “doymamak” fiilleridir. Bu eylemleri gerçekleştiren kişi, beyindeki eski kayıtlar ışığında, karşılaşılan yeni durumu değerlendirmekte ve kendisi için olumsuz olduğu duygusuna kapılmaktadır.
Olumsuz duygu fiillerinin çoğu, başkaları tarafından gözlemlenebilecek çıktılar sunmaktadır. Bu fiillerden biri olan sıgta- (S1IG1T1A) “yas tutmak, ağlamak” fiili belirsiz geçmiş zaman 3. kişi ekiyle çekimlenmiş olarak tespit edilmiştir. Yine aynı anlamlı yogla- (Y1WG1L1A) “yas tutmak” (KT D 4, BK D 5) fiiliyle bir arada da görülür: sıgtam(ı)ş yogla-m(ı)ş (KT D 4, BK D 5). Her iki eylem de, eylem gerçekleştiricisi dışındaki kişilere eylemin gerçekleştiğine dair ipuçları sunmaktadır (örneğin, göz yaşları). Ölüm veya başka bir felâketten doğan acıyı belirten davranışlarda bulunmayı
anlatan bu eylemler dışında buŋ(a)d- “kederlen-” eylemi de buŋ(a)d-ıp “kederlen-ip” (Ton. I. taş K 2) biçiminde olumsuz bir duyguya işaret etmektedir. Cümlede metinsel bilgiye göre, Az ülkesine seyahat eden ordu büyük zorluklarla karşılaşır. Metinde bu zorluklar anlatıldıktan sonra geçen bu cümlede, karşılaşılan zorluklardan uzaklaşma amacıyla yeni bir eyleme doğru yöneltiş söz konusudur.



buŋ(a)d(ı)p k(a)g(a)n y(ä)lü kör t(e)m(i)ş (Ton. I. taş K 2)
“Sıkılıp kağan “Sürün atları!” demiş”
k(a)rg(a)n- (K1R1G1N1) “ayıplamak”, k(a)rg(a)- fiilinin dönüşlü biçimi olup geniş zaman 3. teklik kişi çekimli olarak tespit edilmiştir. Toplumun ahlâk kurallarına aykırı olan, utanılacak durum veya davranıştan dolayı, bu eylemi gerçekleştiren kişi
veya kişilere karşı olumsuz duygu geliştirmek, bazan bunu sözlü olarak veya davranışlarla da ortaya koymayı anlatır. Lânetlenme anlamı da vardır. Kişinin pişmanlık sebebiyle kendini lânetlemesi de söz konusu olabilir.
ökün- (ẄK2N2) “pişman olmak” fiilinin, zarf-fiil ekli24 örnekleri yanında emir 2. teklik kişi ve belirli geçmiş zaman 2. çokluk kişi ekli çekimleri de tespit edilmiştir. Yapılan bir işin yanlış veya uygunsuz sonuç verdiğini anlamayı ve üzülmeyi ifade eden bir fiildir. Türk Runik harfli metinlerde, hitap edilen/edilenlerin pişman olup
sürdürdükleri davranıştan vazgeçmeleri yolunda öğütler yanında , artık geri dönülmez bir adım atmış olmalarından dolayı pişmanlığın faydasız olduğunun, bu yüzden artık eskiye dönük pişmanlığı bir yana bırakıp geleceğe bakmak gerektiğini anlatan örnekler de vardır. Bu eylem (ä)rt(i)n- “vazgeçmek” eylemiyle birlikte de
kullanılmıştır: (ä)rt(i)n ökün (BK D 19). (ä)rt(i)n- (R2T2N2), önce istenen şeyin artık istenmez olması, uslamlama sonucunda varılan kararın eski bilgiye dayalı olarak aslında olumlu sonuçlar doğurmayacağının düşünülmesiyle önceki karardan dönülmesini anlatan bir eylemdir.
türük bod(u)n (ä)rt(i)n ökün (BK D 19)
“Türk halkı (bu huyundan) vazgeç (ve) nadim ol!” “Geçmiş işe pişmanlık yok.”

Olumsuz duygu fiillerinden biri de t(a)pla-m(a)- (T1PL1M) “tasvip etmemek, hoş karşılamamak, beğenmemek, iyi veya güzel bulmamak; bir işi doğru veya yerinde bulmayarak kabul etmemek” fiilidir. Belirli geçmiş zaman 3. teklik kişi çekimli olarak tespit edilmiştir: t(a)pla-m(a)-dı (ä)r(i)nç “onaylamadı şüphesiz” (BK D 35). una- “razı olmak, uygun bulmak, beğenmek, benimsemek, istemek, kabul etmek, memnun olmak, ikna etmek, tatmin etmek” eyleminin olumsuz biçimi una-m(a)- da maNu işaretiyle istenmedik durumları gösterir: una-m(a)ŋ “razı olmayın” (Ton. I. taş K 11).

Olumlu duygu fiilleri:Türk Runik harfli metinlerden tanıklanabilen;s(ä)b(i)n- “sevinmek”, ögir- “memnun olmak, çok sevinçli olmak, herhangi bir olaydan veya durumdan ötürü sevinç duymak”, m(ä)ŋilä- “neşelenmek”, t(a)pla- “arzu etmek, uygun bulmak”, küz(ä)d-“korumak, kollamak, gözetmek”, to- “doymak” olumlu duygu fiilleridir. Bu fiiller bazan yan yana kullanılarak olumlu duygunun pekiştirilmesi yoluna gidilebilir.
Türk Runik harfli metinlerde sık sık s(ä)bin- ve ögir- fiillerinin birlikte kullanıldığı görülmektedir.
s(ä)bin- ve ögir- eylemleri, duyu organları yoluyla alınan duyumların beyinde değerlendirilmesiyle eylemi gerçekleştiren kişi için olumlu ve hoşa giden bir durum olarak algılanması sonucunda ortaya çıkan bir
davranışı göstermesi açısından çıktı eylem olarak da değerlendirilebilir. Cümlede Türk beylerinin sevinmeleri bir dizi mental eylemin gerçekleşmesini gösterir. Türk Beylerinin zihninde, Bilge Kağan’la ilgili olumlu düşünceler bulunmakta ve Onun iyi bir yönetici olacağını varsaymaktadırlar. Bilge Kağan’ın tahta çıkmasından sonra onun üstün önderlik nitelikleriyle ülkeyi içinde bulunduğu kötü durumdan kurtaracağı beklentisi içinde, olumlu duygular içine girmişler ve bunu da dışa vurmuşlardır. Daha önce üzüntüyle yere bakan gözler bu kez sevinçle göğe doğru bakmaktadır.
ol(u)rtuk(u)ma ölt(ä)çiçä s(a)k(ı)n(ı)gma türük b(ä)gl(ä)r bod(u)n
[ö]g(i)r(i)p s(ä)b(i)n(i)p toŋ(ı)tm(ı)ş közi yügg(ä)rü körti (BK D 2)
“(Tahta) oturduğumda, ölecekmiş gibi düşünceli olan Türk beyleri
(ve) halkı kıvanıp sevinip yere eğilmiş gözleri yukarıya baktı.”

Yine sevme, beğenme, onaylama duygularıyla ilişkilendirilebilecek küz(ä)d-“korumak, kollamak, gözetmek” fiili de bu grupta değerlendirilebilir. dzük işaretiyle gösterilen ve kör- mental eylemiyle ilişkili bu eylem daha ileri bir dil aşamasını göstermektedir: kül tig(i)n(i)g küz(ä)dü ol(u)rt[(u)m] (KT B 1) “(Kardeşim Kül Tigin ölesiye yitesiye hizmet ettiği için, Türk Bilge Hakan mülküne kardeşim) Kül Tigin’i gözeterek, hükümdar (olarak) oturdum” Kör- eylemi mental eylem sürecinin başında yer alırken küz(ä)d- eylemi sonuca giderken dikkate alınan bir eylemdir. Başka bir ifadeyle kör- girdi eylem olarak düşünüldüğünde küz(ä)d- mental süreçte daha ileri bir aşamada yerleştirilebilir.
Amaca erişildikten sonra amaca yönelmiş davranış yoğunluğundaki azalmayı anlatan ve to- (T1W) “doymak”, to-s(ı)k (KT G 8, BK K 6) (āçs(ı)k to-s(ı)k KT G 8) ve onun muhtemelen edilgen biçimi tod- “doyurulmak”: tod-s(a)r (KT G8, BK K 6) da bir duygu fiilidir. Bir nesneye karşı isteğin kalmaması, isteği
kalmayıncaya kadar yemek, açlığı kalmamak; tatmin olmak anlamlarına gelmektedir.Bütün örnekleri olumsuzluk eki almış olan bök- “doymak” fiiline karşılık to- fiilinin olumsuzluk eki almış örneği tespit edilmemiştir.
Anı ve uslamlama fiilleri: Duyma eylemleri yoluyla elde edilen girdinin beyinde yerleştirilmesi, saklanması ve bu yolla gerektiğinde daha ileri uslamlama için çağrılmasını anlatan bir bölük eylem bu grup içinde değerlendirilebilir. Türk Runik harfli metinlerden elde edilen; bil- “bilmek”, u- “muktedir olmak, yapabilmek, edebilmek”, unıt- “unutmak”, sakın- “düşünmek, kaygılanmak”, ö- “düşünmek, akıl etmek, bilmek, anımsamak”, aŋla- “anlamak, tanımak”, (a)r- “aldatmak”,y(a)ŋ(ı)l-“yanılmak”, az- “şaşırmak, yoldan çıkmak”, kiŋşür- “kışkırtmak, aleyhe tahrik etmek”fiilleri bu grupta değerlendirilecektir. Anı fiilleri bellekle ilişkilidir. Bellek, öğrenme gibi doğa içinde yaşamımızı sürdürebilmemiz için çok gerekli bir öğedir. Her yaşantı daha sonraki yaşantılar üzerinde bir etkide bulunmaktadır. Öğrenme yeni bir şeyler edinmeye yönelik bir süreçken, bellek öğrenilen şeyleri kendinde tutma ve ilerde kullanmak için gereklidir. Bellek geçmişin sürekli etkinliğidir.
Türk Runik harfli metinlerde toplumsal belleğin göstergesi olan fiillere sıkça rastlanır. Bunlar içinde kullanım sıklığı en fazla olan lib işaretiyle gösterilen B2IL2 bil-fiilidir. Bu sık kullanım, bilgiye verilen değeri gösterir. Sık sık bilgili kişiler övülür ve bu eylem öğütlenirken ((a)ŋ(a)r körü bil(i)ŋ “ona bakarak bilin ~ onu görerek öğrenin”), bil(i)g bilm(ä)z kişi “bilgisiz kişi” (KT G 7) eleştirilmekte ve küçük görülmektedir. bil-“bilmek” eylemi bir dizi mental etkinlikten sonra oluşan bir eylemdir. Bu etkinliklerden önce gelenler, işitmek, görmek gibi duyu etkinlikleridir.


Türk sir bod(u)n y(e)rintä idi yor(ı)m(a)zun us(a)r idi yok kış(a)l(ı)m tir m(ä)n. (Ton. 1. taş G 4-G 5)
“Türk Sir halkı, ülkesinde asla gelişmesin. Başarabilirsek, tümüyle yok edelim, derim.”
u-fiilinin olumsuz şekli olan u-m(a)- “muktedir olmamak, yapamamak, edememek” de metinlerde tespit edilmiştir: it(i)nü y(a)r(a)tunu u-m(a)-duk “kendini düzene sokup örgütlenememiş” (KT D 10);



in(i)m kül tig(i)n k(e)rg(e)k boltı öz(ü)m s(a)k(ı)nt(ı)m körür köz(ü)m körm(e)z t(e)g bil(i)r bil(i)g(i)m bilm(e)z t(e)g boltı öz(ü)m s(a)k(ı)nt(ı)m öd t(e)ŋri (a)ys(a)r kişi oglı koop ölg(e)li törim(i)ş(a)nça s(a)k(ı)nt(ı)m közde y(a)ş k(e)ls(e)r tida köŋ(ü)lte sıg(ı)t k(e)ls(e)r y(a)nt(u)ru s(a)k(ı)nt(ı)m k(a)t(ı)gdi s(a)k(ı)nt(ı)m (e)ki ş(a)d ul(a)yu in(i)ygün(ü)m ogl(a)n(ı)m b(e)gl(e)r(i)m bod(u)n(u)m közi k(a)şı y(a)bl(a)k bolt(a)çı tip s(a)k(ı)nt(ı)m (KT K 10-11)
“Kardeşim Kül Tigin vefat etti. Kendim yas tuttum. Gören gözlerim görmez gibi, eren aklım ermez gibi oldu. Kendim
düşünceye daldım. Zaman Tanrısı buyurunca insan oğlu hep ölümlü yaratılmış. Öyle düşündüm. Gözlerimden yaş gelse engel olarak, gönülden feryat gelse geri çevirerek yas tuttum. Çok yas tuttum. İki şad başta olmak üzere kardeşlerimin, oğullarımın, beylerimin (ve) halkımın gözleri kaşları berbat olacak deyip düşündüm.”

söylemde, konuşmacının zihinsel etkinliği, s(a)k(ı)n- “düşünmek” fiiliyle açıkça ortaya çıkıyor. Konuşmacı, içinde bulunduğu şartları beyninde gözden geçiriyor ve bir yargıya varıyor. Bu beyin etkinliğinin yerini tutan ‘işaretler’ (‘signs’) MπXS S1K1NTM s(a)k(ı)n-t(ı)m “düşündüm” olup, diğerleri tarafından algılanan mesajın yüklendiği fiziksel taşıyıcıdır. Konuşmacı (Bilge Kağan), kardeşinin (Kül Tigin) ölümü üzerine kendi iç dünyasına kapanıp bir dizi düşünme eylemi gerçekleştiriyor. Bir taraftan, ölümün bütün insanlar için kaçınılmaz son olduğu gerçeğini kendine hatırlatarak üzüntü duygusunu hafifletmeye çalışırken diğer taraftan bu ölümün kendisi ve halkı üzerinde yaratacağı olumsuzlukları da düşünmeden edemiyor. Burada ayrıca üzüntü gibi bazı olumsuz duyguların duyu eylemleriyle uslamlama gibi ileri mental etkinlikleri nasıl olumsuz etkilediğini deBilge Kağan’ın ağzından öğreniyoruz: körür köz(ü)m körm(e)z t(e)g bil(i)r bil(i)g(i)m bilm(e)z t(e)g boltı.
Anlam ve bilgiyi taşıyan işaretlerin sosyal özellikleri vardır. Düşünmek yukarıda da belirtildiği gibi dışardan gözlemlenebilecek bir hareket değildir. Mental fiillerden bazılarında, konuşmacı duygu ve düşünceleri dışında diğer kişilerin gözlenen duygu ve düşüncelerinin de ifade edilebildiğini görüyoruz. Bir kişinin düşünüp
düşünmediğini başka biri kesin olarak bilemez. Bu yüzden 2. ve 3. kişili çekimlerde düşünmek eyleminin gerçekleştiğini kesin olarak belirtmek mümkün değildir ve bu tür ifadeler daha öznel (subjectif) ifadelerdir. Fakat (13 ve 14). söylemlerde düşünme eylemini gerçekleştiren kişinin bunu belirtiyor olması düşünme işinin kesin olarak
gerçekleşmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Söylem toplumsal belleğe işaret etmesi açısından da dikkat çekicidir.

Sonuç: Türk Runik harfli metinlerde sıkça karşılaşılan mental fiiller bilgi kipliğiyle (epistemic modality) yakından ilgilidir. İnsanın geçmiş deneyimleri onun duygu ve düşünce sistemini etkilemektedir. Bundan dolayı yukarıda beş aşamada gösterilen düşünce sisteminin 2., 3. ve 4. aşamaları farklı şekillenmekte dolayısıyla 5. aşama, yani çıktılar da farklılaşmaktadır. Toplumsal yaşam biçimlerinin ise, bu deneyimlerin oluşması ve şekillenmesinde önemli etkisi bulunmaktadır. İncelenen fiiller, bize eski Türk toplumunun duygu ve düşünce yapısıyla ilgili bilgi de vermektedir. Ana-babaya saygı ve deneyimli büyüklerin öğütlerini dinlemek; bilgiye değer vermek, akıllı ve bilgili insanlara saygı duyulması ve yönetim kademelerine getirilmesi; yani liyakat esasına dayalı yükselme; eyleme geçmeden önce dikkatlice düşünme, olumsuz ve olumlu yanlarını değerlendirme; yöneticilerin bir eyleme girişmeden önce
başkalarının konuyla ilgili düşüncelerini almaları ve bu düşünceler doğrultusunda hareket etmeleri; toplumun ahlâk kurallarına aykırı olan, utanılacak durum veya davranıştan kaçınma, bu tür eylemleri gerçekleştiren kişi veya kişilere karşı olumsuz duygu geliştirme, bazan bunu sözlü olarak veya davranışlarla da ortaya koyma gibi eski Türk toplumunun yaşam tarzıyla ilgili ipuçları, mental fiillerin içinde yer aldığı
söylemlerden çıkarılabilir.
Türk Runik harfli metinlerden tanıklanabilen mental fiillerden bazıları temel anlamları dışında anlamlar da kazanmışlardır. Bu durum, bazan kök halindeki kelimenin deyim aktarması (metaphor) veya ad aktarması (metonymy) yoluyla yeni bir anlam kazanmasıyla, bazan da isim veya fiil köklerine isimden fiil yapan ekler veya fiilden fiil yapan eklerin getirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Özellikle, düşünce süreci içinde girdi fiiller olarak yer alan duyu fiillerinin anı ve uslamlama fiilleri yerine veya bu anlamı verecek biçimde kullanılması, ileri dil aşamasına (metalinguistic) işaret etmektedir. Bu nedenle, Türk Runik harfli metinlerdeki dilin gelişmiş bir dil olduğu söylenebilir.
Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Cilt 2 . Sayı 1 . Mart 2005
(Makale kısaltılmıştır.) Makalenin tümü için ' TıkLa'
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Cumhuriyetten önceki ve sonraki dönemde Eski Türk Yazıtlarıyla ilgili Türkiye’deki çalışmalar:
Erhan AYDIN

Yurtdışında O. Donner, V. V. Radlov, V. Thomsen, P. Melioranskiy, W. Bang gibi bilim adamları yazıtlar üzerinde yarış yaparken ülkemizde yazıtlardan söz eden ilk çalışma İkdam gazetesinin 200. sayısındaki “Hutût-ı Kadîme-i Türkiyye” adlı makaledir. Bu makale 17 Şubat 1895’te yayımlanmıştır. Bu makalenin Latin harfleriyle yayını Prof. Dr. Bilge Ercilasun tarafından yapılmıştır. (Ercilasun 1996: 409-412). Ercilasun, yazarı bilinmeyen bu makalenin Necip Asım’a ait olabileceğini belirtmektedir (Ercilasun 1996: 413).
Bu makaleden sonra Şemsettin Sami’nin V. Thomsen’den yararlanarak yaptığı bir çalışmasını saymak mümkündür. Ş. Sami bu çalışmasında Kök Türk harflerini kırmızı, satırın altına da siyah mürekkeple Arap harfleri ile metnin transkripsiyonunu yapmıştır. Ancak Ş. Sami’nin ölümünden dolayı bu çalışma yayımlanamamıştır. Ş. Sami’nin böyle bir çalışmasının olduğunu Prof. Dr. Osman F. Sertkaya’nın ağ ortamında (internet) yayımlanan bir yazısından öğrenmiş bulunmaktayız. Ayrıca A. Sırrı Levend de Şemsettin Sami’nin bu eserinden söz etmiştir. (Levend 1969: 97-98). Ş. Sami’nin bu çalışmasından başka Necip Asım’ın (Yazuksuz) 35 sayfalık Pek Eski Türk Yazısı (İkdam, H. 1315, M. 1897; İkinci baskı: H. 1327, M. 1911) adlı yayınını saymak mümkündür.

Bu arada A. Hikmet Müftüoğlu’nun Gönül Hanım adlı romanı ile Fuad Köprülü ve Ziya Gökalp’ın da Türk Yurdu dergisinde çıkan bazı yazıları Cumhuriyetten önce yapılan çalışmalardandır. Cumhuriyetten sonra veya daha geniş anlamda Cumhuriyet döneminde yine Necip Asım’ın (Yazuksuz) H. 1340, M. 1924’te yayımladığı Orhun Abideleri adlı eseri gösterilebilir. N. Asım eserini iki kısma ayırmış ve ilk kısımda Kök Türk harfleri ile küçük bir gramer vermiştir. Eserin ikinci kısmında ise Köl Tigin ile Bilge Kağan yazıtlarının orijinal metnini Arap harfleriyle transkripsiyonlamış ve satır aralarına da Arap harfleriyle çevirisini vermiştir.

V. Thomsen’in Sammlede Afhandlinger’de yayımlanan (1922, 465-516) ve “Gammel-tyrkskie indskrifter fra Mongoliet, i oversaettelse og med indlening” adını taşıyan çalışması H. H. Schaeder tarafından Almancaya çevrilmişti (“Alttürkische Inschriften aus derMongolei, in Übersetzung und mit Einleitung”, ZDMG, 78, 1924, 121-175). R. Hulusi Özdem’in bu Almanca çeviriyi esas alarak “Moğolistan’daki Türkçe Kitabeler” (TürkiyatMecmuası, III, 1935, 81-118) başlığını taşıyan çeviriside Cumhuriyet döneminde yapılan çalışmalardan sayılabilir.

Sadri Maksudi’nin (Arsal) 1924 yılında Journal Asiatique adlı dergide bir yazısı çıkmış daha sonra bu yazısının Türkçeye çevirisini “Çinliler ve Moğolların Hoei-Hou ve Uygurlarıyla Orhun Türk Kitabelerindeki Oğuzların Aynı Olduklarına Dair İzahat” başlığıyla Türk Yurdu dergisinde yayımlamıştır (c. 2, S. 7, Nisan 1341 (1924), 27-37). Tabii bu yazı sayesinde F. Köprülü ile aralarında artışma çıkmış Köprülü de Türkiyat Mecmuası’nda Sadri Maksudi’yi eleştirmiştir. (Kitabiyat Tenkidleri, Sadri Maksudi’nin Çinlilerle Moğolların Hoei-Houları ve Orhun Türk Kitabelerinin Oğuzları”, c. 1, Ağustos 1925, 322-326). Ardından da Sadri Maksudi, Köprülü’ye cevap vermiştir.(“Çinlilerin Hoei-Hou Dedikleri Halkın Orhun Kitabeleri’ndeki Dokuz Oğuzların Aynı Olduğuna Dair İzahat”, Türk Yurdu, c. 3, S. 14, 1925, 218-231). Aslında bu tür tartışmalar Türkolojinin Türkiye’deki gelişimine katkıda bulunmuştur.

Bu çalışmalardan sonra Cumhuriyet döneminde Eski Türk Yazıtları ile ilgili yayınlar özellikle Hüseyin Namık Orkun, Ahmet Caferoğlu gibi bilim adamlarının çalışmalarıyla artmıştır. Bu çalışmalardan bazılarını da kronolojik olarak şu şekilde sıralamak mümkündür:

Ahmet Caferoğlu, “Orhon Abidelerinde Atasözleri”, Halk Bilgisi Haberleri, 3, 1930, 43-46.

Necip Asım, “Orhun Alfabesinin Anadolu’daki İzleri”, Cumhuriyet Halk Fırkası Konya Halkevi Dil Edebiyat, Tarih Araştırmaları, 1, Konya, 1934, 1-3.

Ahmet Caferoğlu, “Yukarı Talas Kadim Eserleri Meselesi”, Türkiyat Mecmuası, 5, 1935, 365-369.Ahmet Caferoğlu, “Yenisey-Orhon Harflerinin Menşei”, Ülkü, 42, 1936, 433-445.

H. Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları I, TDK Yay., Devlet Basımevi, İstanbul, 1936.
H. Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları II, TDK Yay., Devlet Basımevi, İstanbul, 1938.

A. Cevat Emre, Eski Türk Yazısının Menşei, TDK Yay., İstanbul, 1938. Aynı çalışmanın Fransızcası Sur L’Origine de l’Alphabet vieux Turc, TDK Yay., İstanbul, 1938.

H. Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları III, TDK Yay., Alâeddin Kıral Basımevi, İstanbul, 1940.

Ali Ulvi Elöve, “Yenisey Yazıtlarının Yanlış Tanınmış Bir Harfi’ne Dair”, Türk Dili-Belleten, seri II/1-2, Sonkânun (Ocak) 1940, 73-86.

H. Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları IV, TDK Yay., Alâeddin Kıral Basımevi, İstanbul, 1941.

H. Tankut, “Yenisey Yazıtlarına Bir Bakış”, Türk Dili, seri II/18-20, 1943, 75-78.

Ahmet Cevat Emre, “Eski Türk Yazısının Menşei”, Türk Dili, seri II/18-20, 1943, 78-81.

A. Dilaçar, “Orhon Yazıları Nasıl Okundu”, Türk Dili, seri II/18-20, 1943, 81-84.

H. Namık Orkun, “Göktürklerin Bizansla Münasebeti”, Çınaraltı, 3/78, Mart 1943, 10-15.

Kaare Grønbech, “Turkish Inscriptions from inner-Mongolia”, Monumenta Serica, 1939, 305-308.

Türkçeye çevirisi: “İç Moğolistan’daki Türk Yazıtları”, çev. M. Özerdim, Belleten, VIII/31, 1944, 457-460.

Annemarie von Gabain, “Köktürklerin Tarihine Kısa Bir Bakış I”, çev. Saadet Çağatay, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, II/5, 1944, 685-695.

Bahaeddin Ögel, “Göktürk Yazıtlarının ‘Apurım’ları ve ‘Fu-lin’ Problemi”, Belleten, 33, 1945, 63-87.

Annemarie von Gabain, “Köktürklerin Tarihine Kısa Bir Bakış II”, çev. Saadet Çağatay, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, VIII/3, 1950, 373-379.

Bahaeddin Ögel, “Şine Usu Yazıtının Tarihi Önemi; Kutluk Bilge Kül Kagan ve Moyunçur”, Belleten, XV/59, 1951, 361-379.

Akdes Nimet Kurat, “Gök Türk Kağanlığı”, DTCF Dergisi, X/1-2, 1952, 1-56.

Annemarie von Gabain, Alttürkisches schrifttum, SBAW, Berlin, 1948. Türkçeye çevirisi: “Eski
Türkçenin Yazı Dili”, çev. Sabit P. Paylı, TDAY-B, 1959, 311-329.
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

GÖKTÜRK YAZITLARINDA TÜRK HALK EDEBİYATI UNSURLARI
Ebru ŞENOCAK - Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Araştırma Görevlisi

Türk kültür tarihinin hemen hemen bütün ilklerine mührünü vurmuş olan Göktürk Yazıtları, Türk milletinin dil, duygu ve düşüncelerinin âdeta tercümanı olmuştur. Öyle ki, bu kutsal taşlar üzerine nakşedilen acı-tatlı yaşam tecrübeleri, her asırda yeniden şekillenmiş ve nesilden nesile, gerek dil gerek edebî eserler vasıtasıyla aktarılarak günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.

Yazıtlar incelendiğinde açıkça görülecektir ki, hayatın her safhası nasıl ki mûsikîde ses, resimde boya, mîmarîde taş ile sergileniyorsa edebî eserde de kelimelerin engin dünyası ile gözler önüne serilir.
Burada, işlenmiş bir edebiyat dili olarak karşımıza çıkan dil, zamanla “...bütün Türkler arasında ortak söyleyiş değeri kazanmış, millî bir destan lisanı,” (BANARLI 1987: 61) olmuştur. Bunu, sözlü gelenek içerisinde olgunlaşıp yazıya geçirilen “Dede Korkut Hikâyeleri” ve Göktürk Yazıtları arasındaki benzer ifade tarzı ile örneklendirebiliriz, (BANARLI 1987: 61).

Yazıtlarda, “Güneydeki Şadpıt beğleri, kuzeydeki Tarkat buyruk beğleri! Otuz Tatar..., Dokuz Oğuz beğleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle!” (ERGİN 1995: 17) şeklinde geçen ifadeler Dede Korkut Hikâyeleri’nde, “Sağda oturan sağ beğler, sol kolda oturan sol beğler, eşikteki inaklar, dibte oturan has beğler, kutlu olsun devletinüz!” (ERGİN 1995: 144) olarak geçer.

“Konuşmanın tam tersine yazı, bilinç dışından kaçınılmaz olarak çıkagelmez. Konuşulan dilin yazılma süreci, bilinçli yaratılmış belirli kuralların yönetimindedir,” (ONG 1995: 101). Söz konusu ifadeler, ortak bir yaşam tarzının, halk muhayyilesinde derin etkiler bırakmış olayların bilinç altındaki izleridir.
Konu ile ilgili bir diğer örnek de yazıtlarda, “Görür gözüm görmez gibi, bilir bilgim bilmez gibi oldu,” (ERGİN 1992: 30) sözlerinin “Dede Korkut Hikâyeleri”nde, “Menüm görür gözlerüm görmez gibi oldı. Tutar menüm ellerüm tutmaz oldı,” (ERGİN 222: 178) şeklinde geçmesidir.

Örneklerde de görüldüğü gibi sosyolojik bütünlüğe sahip olan bir milletin duygu, düşünce ve hayal dünyaları her dönemde benzer şekilde ifade edilmiştir. Buna göre, “Kültür her ögesiyle toplumluk birliğin ve bütünleşmenin açık veya örtülü oluşturucusudur” (TURAL 1999: 37), diyebiliriz.

Orhun civarında VIII. yüzyılın ilk yarısında Kültigin (732), Bilge Kağan (735) ve Tonyukuk (725) adına dikilmiş olan yazıtlarda; “İlk Türkçe metin, ilk Türk tarihi....., Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası....., Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri...” (ERGİN 1992: 7) olma gibi pek çok unsuru görebiliriz.
Konu ile ilgili makale için: http://www.tarihportali.org/dosya/files/Z32e1375280400.html
 
Son düzenleme:
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Köktürk Bengü Taşlarındaki Oğuzca Özellikler
Gürer GÜLSEVİN

Türk “soy” adımızın devletimizin adı olarak ilk kez “Kök Tür(ü)k”lerde kullanıldığını
biliyoruz. Bu imparatorluktan kalma Bengü Taşlar, Türk tarihinin olduğu kadar, Türk edebiyatının,özellikle de Türk dilinin en zengin kaynaklarındandır.

Köktürk yazıtlarında, Bilge Kağan “tokuz oguz bodun kentü bodunum erti ‘Dokuz Oğuz halkı öz halkım idi’ der (KT.K.4). Bu “oğuz” adı, Eski Batı Türkçesi kaynaklarında kurallı olarak “ogur”şeklinde kaydedilmiştir. Tarihte Asya, Avrupa, hatta Kuzey Afrika’da yazılı eserler vermiş,günümüzde ise Türk dünyasının büyük çoğunluğunu oluşturan Oğuzların ilk edebî yazı dilleri, XIII.yüzyıldan itibaren Anadolu sahasında ortaya çıkar. Daha önceleri için, XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmut,bizzat Oğuzcanın özelliklerinden mukayeseli olarak bahsetmiştir.
Hocam Zeynep Korkmaz, “Eski Türkçedeki Oğuzca Belirtiler” başlıklı makalesinde, XI.
yüzyıldan önceki Oğuzca üzerine bilgiler vermişti. Bilimsel yazılarındaki titizlik ve disiplinle, hocam,en ayrıntıda kalabilecek Oğuzca unsurları dahi makalesinde işlemişti.

İlgili makalenin yayımından sonra, özellikle yaşayan lehçe ve şiveler üzerindeki araştırmaların artması, günümüz Oğuz diyalektleri üzerindeki bilgilerimizi de zenginleştirdi. Özellikle Halaç Türkçesinin metin, sözlük ve gramerinin yayınlanmış olması, Ebi Verdî, Horasanî gibi ağızlardan bizlere malzemeler sunulması, karşılaştırmalı Oğuz diyalektleri üzerinde çalışılabilmeyi kolaylaştırdı. Bunların sonucunda, Köktürk Bengü Taşlarının dilindeki birtakım özelliklerin daha Oğuzca olması gerektiği anlaşıldı.

Biz bu yazımızda, hem Zeynep Korkmaz hocamızın 1972 yılında Eski Türkçedeki Oğuzca unsur olarak kaydettiklerini özetleyip değerlendireceğiz, hem de daha sonraki lehçe çalışmaları ile ulaşılabilen yeni eklemeleri sunmaya çalışacağız.
KARDEŞ AĞIZLAR/ (Türk Lehçe ve Şiveleri Dergisi) / 7. Sayı, Ankara 1998, s.12-18

Makalenin devamı için: http://www.tarihportali.org/dosya/files/YBE2E1375280194.html
 
Son düzenleme:
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Orhon Yazıtlarında ‘İtaat’ Kavramı

Engin ÇETİN- Çukurova Üniversitesi, Eski Türk Dili Ana Bilim Dalı


Bu çalışmada üç büyük Orhon yazıtı olan Kültigin, Bilge Kağan ve Tunyukuk yazıtlarında itaat kavramı incelenmiştir. Söz konusu yazıtlarda saptanan ve itaat kavram alanını oluşturan sözcüklerden hareketle, itaatin Köktürk Devleti ve devleti oluşturan Türk toplulukları için önemi, itaat kavramının devlet sistemindeki yeri, itaat hiyerarşisi gibi konular üzerinde durulmuş, bu bağlamda itaat kavram alanı ve alt alanlarını oluşturan sözcükler anlamları ve yaşadıkları anlam gelişmeleri açısından değerlendirilmiştir.

Konunun devamı için : http://www.tarihportali.org/dosya/files/tEFNzpk1375279941.html
 
Son düzenleme:
T Çevrimdışı

telleyay

New member
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

Sayın Raltar, sayın Servet Somuncuoğlu Beyefendinin bir çalışması geçtiğimiz günlerde yayınlandı . Bu ''Mavi gök ile yağız yer arasında'' adını taşıyan bizzat kendisinin çektiği resimlerden oluşan Orhun Abideleri poster çalışması edinmek isteyenler siparişle getirtilebiliyor.... :)
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Orhun Abideleri Üzerine

TÜRKOLOGLARIN ORHUN YAZITLARINI OKUMA VE YORUMLAMALARINDAKİ FARKLILIKLAR
Mehmet Cihat ÜSTÜN

Bu çalışma, Orta Asya Türk kültürü içerisinde mühim bir yer işgal eden ve Türk yazı dilinin ilk vesikaları olan Orhun yazıtları ile ilgilidir. Yaklaşık 1200 yıllık bir süreçten sonra Türkologların üzerinde çalışmalar yaptıkları Orhun yazıtları Göktürk kültürü, tarihi ve yaşam tarzı dikkate alınarak okunmaya ve yorumlanmaya çalışılmıştır. Göktürklerin yaşantısına dair keşfedilen her türlü yeni öğe bu yazıtların farklı okunmasına ve yorumlanmasına imkân tanıyacaktır. Yaklaşık 120 yıllık değerlendirme süreci nihayete ermiş değildir. Orhun yazıtları yeni teklif ve önerilere açık kendine özgü sihirli yapısını günümüzde de muhafaza etmektedir. Bu çalışmada, 120 yıllık süreç içerisinde değerlendirmeye tabi tutulan Orhun yazıtları üzerinde Türk asıllı olup Türkoloji’ye hizmet eden araştırmacıların okuma ve yorumlama teklifleri karşılaştırmalı olarak verilmeye çalışılmıştır.

Makalenin devamı için: http://www.tarihportali.org/dosya/files/Iu8Z1375280661.html
 
Son düzenleme:
Geri
Üst