raltar
Super Moderator
PLEVNE TAARRUZU’NDAN ALINMASI GEREKEN DERSLER
Sema DEMİRTAŞ
Y. Serdar DEMİRTAŞ
1856 yılında imzalanan Paris Anlaşması’yla Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne Karadeniz istikametinden yöneltebileceği tehlikeler ortadan kaldırıldı. Ayrıca Eflak, Boğdan ve Sırbistan ile ilgili hükümler (bu toprakların devletlerin ortak garantisi altına konulması) de Rusya’nın Balkanlar’a yönelik hedefleri için önemli ölçüde bir engel niteliğindeydi. Böylece söz konusu topraklar Rusya’nın nüfuzundan çıktığı gibi, Rusya’nın bu bölgelere tek başına müdahale etme imkânı da kaldırılıyordu. Ancak sonraki gelişmeler sayesinde Rusya bu engellerden kısa sürede kurtuldu. Kurtuluş yolunu ise “Panslavizm”i, yayılmacı politikasının bir vasıtası olarak kullanmakta buldu. 1870 yılında Almanya ile Fransa arasındaki savaşı önemli bir fırsat olarak değerlendirdi. 31 Ekim 1970’te Paris Anlaşması’nı imzalayan devletlere verdiği notalarda bu anlaşmanın Karadeniz’in tarafsızlığına ve silahtan tecrit edilmesine dair hükümlerini (mad. 11, 13) ilga ettiğini bildirdi. 13 Mart 1971’de Londra’da toplanan bir konferansla söz konusu maddeler kaldırıldı ve Rusya isteğini resmî yolla da elde etmiş oldu. Rusya’nın kazandığı bu başarı Slavlar arasında -özellikle Osmanlı Devleti’nin Ortodoks tebaası arasında- büyük heyecan yarattı. Bu suretle Panslavizm politikası hız kazandı.
Temmuz 1875’te Hersek’te bir ayaklanma çıktı ve bu ayaklanma kısa sürede genişledi. Osmanlı Devleti’nin ayaklanmayı bastırma teşebbüsleri karşısında Sırbistan ve Karadağ Hersek’e gönüllü göndermeye başladı. Osmanlı Devleti’nin Hersek İsyanı’nı bastıramaması Balkanlar’da yaşayan diğer halkların da cesaretlenmesine neden oldu. 1876 yılında Bulgaristan’da Filibe’de büyük bir ayaklanma çıktı. Bu ayaklanma kısa sürede bastırıldı. Ancak bunu Selanik’te çıkan ayaklanma izledi. Osmanlı Devleti Hersekli isyancılara yardımından dolayı Karadağ ve Sırbistan’a uyarıda bulundu. Bunun üzerine iki devlet Temmuz 1876’da Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Rusya’nın resmen müdahalesi üzerine Sırbistan, Türkler tarafından baştan başa işgal edilmekten kurtuldu. Daha sonra Rusya “Slav kardeşleri”ni himaye bahanesiyle 24 Nisan 1877’de Petersburg’daki Türk Elçiliğine verdiği bir nota ile Osmanlı Devleti ile savaş hâlinin başladığını bildirdi.
Osmanlı Devleti Paris Anlaşması’nın Rusya tarafından bozulduğunu belirterek İngiltere’ye başvurdu ve yardım talebinde bulundu. İngiliz kabinesi müdahale taraftarı olmaması ve İstanbul konusunda Rusya’dan teminat alması nedeniyle meseleye karışmadı. Rusya’nın Tuna’yı geçmesi üzerine endişe duyan Avusturya da İngiltere’ye müracaat etti. Ancak İngiltere duruma müdahale etmeme kararını yineledi.
Bu şartlar altında başlayan Osmanlı-Rus Savaşı, Kafkaslar ve Tuna’da olmak üzeri iki cephede cereyan etti. Kafkas Cephesi Komutanı Ahmet Muhtar Paşa, Ruslara karşı başarılı muharebeler yaptı. Ancak Rus taarruzlarına fazla dayanamadı. Ruslar 1877 Kasımında Kars’ı ele geçirip Erzurum’a yöneldi.
Tuna Cephesi’nde ise, Ruslar 1877 Haziran sonunda Tuna’yı aşıp, Gazi Osman Paşa tarafından savunulan Plevne’yi kuşattı.
Plevne, Rusların bulunduğu Yontra ile Osma nehirleri arasındaki müdafaa hattının yanında ve dört yönden gelen ana yolların birleştiği önemli bir stratejik konumdaydı. Bu nedenle Plevne’nin savunulması için Müşir (Mareşal) Osman Paşa, Vidin’den çağrılmıştı. Tuna Garp Ordusu Komutanı Osman Paşa 19 Temmuz 1877’de Plevne’ye ulaştı.
Osman Paşa öncelikle bir müfreze ile, Ruslar tarafından ele geçirilen Turyan, Deryent, Şıpka gibi çok önemli Balkan geçitlerini örten ve Servi-Tırnova istikametlerine doğru muntazam şoselerle bağlı bulunan Lofça’nın ele geçirilmesini sağladı. Böylece Plevne’nin gerisini emniyet altına almış oldu. Osman Paşa Kuvvetleri 20 Temmuz 1877’de taarruza geçerek Rus kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğrattı. (Birinci Plevne Muharebesi) Ruslar 30 Temmuzda üç koldan yeniden taarruza geçti. Yapılan muharebe sonucu kesin yenilgiye uğrayarak Plevne’ye 55-60 km uzaklıktaki Ziştovi’ye kadar çekildi. (İkinci Plevne Muharebesi) Rus Başkomutanlığı bu durum karşısında Tuna Cephesi’nde izleyeceği stratejiyi Plevne’nin düşmesine kadar ertelemiş ve bu tarihe kadar diğer bütün cephelerde bulunan hatların tahkim ve müdafaa edilmesini ve bundan sonra Plevne’nin kuşatılmasıyla yıpratma taktiği izlenmesini istemişti. Bu sırada Karadağ’dan gelen Hersek Kolordusu Komutanı Müşir Süleyman Paşa’ya Serasker karargâhından verilen talimatla Balkan geçitlerinin güneyine geçen Rus kuvvetlerini imha, diğer taraftan Plevne ile Rusçuk bölgesine yapılacak muhtemel taarruzların engellenmesi emredildi. Süleyman Paşa aldığı emir üzerine harekete geçti ve 31 Temmuzda Eski Zağra’yı ele geçirdi.
22 Ağustos 1877’de Süleyman Paşa kuvvetleri ile Ruslar arasında beş gün aralıksız devam eden muharebede sonuç alınamadı ve Süleyman Paşa Kızanlık’a çekilmek zorunda kaldı. (Şıpka Muharebesi)Diğer taraftan Osman Paşa cephesinde 7 Eylül 1877’de Ruslar üç koldan muharebeye başladı. Muharebeler 12 Eylül gününe kadar devam etti ve bu muharebede de Ruslar ağır bir yenilgiye uğradı. (Üçüncü Plevne Muharebesi) Muharebede gösterdiği başarıdan dolayı Osman Paşa’ya 21 Eylül 1877’de “gazilik” unvanı verildi.
Bu sırada Süleyman Paşa 26 Eylül 1877’de Tuna Ordusu Umum Komutanlığına tayin edildi. Bunun üzerine Süleyman Paşa, Şıpka’dan ayrılarak Rusçuk’a gitti. Burada yeni birlikler kurulması ve mevcut durumla ilgili İstanbul’a bir rapor gönderdi. Raporda, İstanbul tarafından taarruzî bir harekâta girişmesi istenen ordunun, içinde bulunduğu olumsuz şartları gözler önüne serildi. 1877 yılı Ekim ayı sonuna kadar Rus kuvvetleriyle karşılıkla müdafaa hattında kalındı. Rus Başkomutanlığının planı Plevne’nin tam olarak muhasarası idi.
Durumun farkında olan Osman Paşa Üçüncü Plevne Muharebesi’nden sonra 6-11 Ekim 1877 tarihlerinde Plevne’yi boşaltarak Plevne’yi Sofya’ya bağlayan yolun üzerinde bulunan Orhaniye’ye çekilmek için İstanbul’dan müsaade istedi. Süleyman Paşa da Osman Paşa’nın teklifini destekledi; ancak İstanbul’daki Harp Meclisi Osman Paşa’nın Plevne’den ayrılmasını uygun bulmadı. Kısa süre sonra beklenen oldu ve 28 Ekim 1877’de Rus birlikleri Plevne’nin muhasarası için Plevne’ye ulaşan tüm yolları kesti. Osman Paşa’ya 3 Kasımda Plevne’yi boşaltma müsaadesi verildi; ancak çok geç kalınmıştı.
Plevne’nin durumunun gittikçe kötüleşmesi üzerine, Süleyman Paşa, İstanbul’a yazdığı 17 Teşrinievvel 1293 (29 Ekim 1877) tarihli telgrafta, Osman Paşa’nın Plevne’yi terk ederek, muntazam bir şekilde Orhaniye’ye ricat etmesi gerektiğini bildirdi. Süleyman Paşa, ayrıca Osman Paşa’nın çekilmesi mümkün olsa bile, “Rusya ile muharebe edebilme gücünde olmadıklarını” vurgulayarak, diplomasi yoluyla çözüm bulunmaya çalışılabileceğini vurguladı. “Eğer harp, ocak, hatta mart veya nisan aylarına kadar uzayacak olursa, hatıra gelmez tehlikelerin doğacağını, Rusların, Rumeli’yi bütünüyle istila edip, İstanbul’a gelmelerinin kaçınılmaz olacağını” ifade etti.
12 Kasım günü Rus Ordusu Komutanı Grandük Nikola Osman Paşa’ya bir mektup göndererek teslim olmasını istedi. Osman Paşa ise aynı gün gönderdiği cevabi mektubunda, Rus Ordu Komutanı’nın teklifini reddetti.Ruslar Plevne’yi almak için bölgeye kuvvet yığmaya devam etmekte idi. Plevne’yi aldıktan sonra da Şıpka’ya doğru hücuma geçmeyi planlıyorlardı. Bunun üzerine Süleyman Paşa, Meclis-i Askerî’ye Edirne’den kırk, elli taburluk bir kuvvetin Balkan, Orhaniye ve Sofya ordularına yedek kuvvet olarak hemen toplanıp gönderilmesini istedi. Onun bu planı dikkate alınmadı. Ancak İstanbul’da Meclis-i Askerî, Süleyman Paşa’yı Rumeli Orduları Umum Kumandanlığına atadı. Süleyman Paşa’ya “hâlen ve istikbalen her şeyden sen mesûlsün” denildi. Süleyman Paşa yine ordudaki olumsuzlukları bildirmeye devam etti. Bu dönemde, eksikliği en çok hissedilen ihtiyaçlardan biri de orduya mahsus bir telgraf hattının olmamasıydı. Süleyman Paşa, başkumandan olmasına rağmen bütün birimleriyle haberleşememekte, nerede ne kadar gücü olduğunu bilememekteydi.
Bu sırada Osman Paşa son bir hamle ile 10 Aralık 1877’de Plevne’den bir çıkış hareketine girişti; ancak Rus ve Rumen kuvvetlerinden oluşan muhasara kuvveti karşısında başarılı olamadı. Osman Paşa yaralı olarak Plevne’deki tüm kuvvetleriyle Ruslara esir düştü. Plevne’nin düşmesişye buradaki Rus kuvvetleri serbest kaldı ve yeniden Edirne istikametine ileri harekâta geçme imkânına kavuştu. 25 Aralık 1877’de Orhaniye ve Şıpka geçitlerinden Rus ileri harekâtı başladı. Orhaniye Geçidi’nden ilerleyen Rus kolu 3 Ocak 1878’de Sofya’yı ele geçirdi. Türk Şıpka Kolordusunun Şıpka’daki birliklerinin 9 Ocakta Rus kuvvetlerine esir olmasından sonra, moralce çöken Türk Tuna Orduları, karışık bir hâlde geri çekilmeye başladı. Rus takibinin durdurulmasının imkânsız olduğunu düşünen Osmanlı Hükûmeti bir an önce mütarekenin yapılması için Kızanlık’ta bulunan Rus Başkomutanı Grandük Nikola’ya başvurdu. (19 Ocak 1878)
Ruslar görüşmelere bir süre yanaşmayıp Edirne istikametinde ilerlemelerini sürdürdüler ve 20 Ocak günü Edirne’yi de ele geçirdiler. Edirne’yi savunan Müşir Mehmet Ali Paşa kuvvetleri Çorlu’ya çekildi.
31 Ocak 1878’de Ruslarla Edirne Mütarekesi imzalanarak savaş sona erdirildi ise de bu mütarekeye rağmen Rus Ordusu Komutanı Grandük Nikola Nikolayeviç’in Osmanlı ordusunu daha ağır bir mütarekeye zorlamak için ileri harekât emri vermesi üzerine Rus orduları 5 Şubatta Silivri’ye, 6 Şubatta Çatalca’ya girdiler. 7 Şubat 1878’de Rus Başkomutanlık karargâhı Yeşilköy (Ayestefanos)’e kuruldu.
Osmanlı Devleti bundan sonra 3 Mart 1878’de çok ağır koşullar içeren Ayestefanos Antlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı.
Tarihe geçen bu büyük destanı yabancılar da değerlendirmişlerdir. A. Hilliard Atteridge’nin Famous Modern Battles adlı eserindeki “The Great Assault on Plevna” makalesi Osman Paşa’nın Plevne’deki cesaretini ortaya koyarken bu savunmadan alınması gereken dersler de aşağıda çevirisi verilen makalesinde şu şekilde yansıtılmaktadır:
Makalenin devamı aşağıdaki linktedir
http://www.4shared.com/file/146388503/c8960d42/PLEVNE_TAARRUZU.html
Sema DEMİRTAŞ
Y. Serdar DEMİRTAŞ
1856 yılında imzalanan Paris Anlaşması’yla Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne Karadeniz istikametinden yöneltebileceği tehlikeler ortadan kaldırıldı. Ayrıca Eflak, Boğdan ve Sırbistan ile ilgili hükümler (bu toprakların devletlerin ortak garantisi altına konulması) de Rusya’nın Balkanlar’a yönelik hedefleri için önemli ölçüde bir engel niteliğindeydi. Böylece söz konusu topraklar Rusya’nın nüfuzundan çıktığı gibi, Rusya’nın bu bölgelere tek başına müdahale etme imkânı da kaldırılıyordu. Ancak sonraki gelişmeler sayesinde Rusya bu engellerden kısa sürede kurtuldu. Kurtuluş yolunu ise “Panslavizm”i, yayılmacı politikasının bir vasıtası olarak kullanmakta buldu. 1870 yılında Almanya ile Fransa arasındaki savaşı önemli bir fırsat olarak değerlendirdi. 31 Ekim 1970’te Paris Anlaşması’nı imzalayan devletlere verdiği notalarda bu anlaşmanın Karadeniz’in tarafsızlığına ve silahtan tecrit edilmesine dair hükümlerini (mad. 11, 13) ilga ettiğini bildirdi. 13 Mart 1971’de Londra’da toplanan bir konferansla söz konusu maddeler kaldırıldı ve Rusya isteğini resmî yolla da elde etmiş oldu. Rusya’nın kazandığı bu başarı Slavlar arasında -özellikle Osmanlı Devleti’nin Ortodoks tebaası arasında- büyük heyecan yarattı. Bu suretle Panslavizm politikası hız kazandı.
Temmuz 1875’te Hersek’te bir ayaklanma çıktı ve bu ayaklanma kısa sürede genişledi. Osmanlı Devleti’nin ayaklanmayı bastırma teşebbüsleri karşısında Sırbistan ve Karadağ Hersek’e gönüllü göndermeye başladı. Osmanlı Devleti’nin Hersek İsyanı’nı bastıramaması Balkanlar’da yaşayan diğer halkların da cesaretlenmesine neden oldu. 1876 yılında Bulgaristan’da Filibe’de büyük bir ayaklanma çıktı. Bu ayaklanma kısa sürede bastırıldı. Ancak bunu Selanik’te çıkan ayaklanma izledi. Osmanlı Devleti Hersekli isyancılara yardımından dolayı Karadağ ve Sırbistan’a uyarıda bulundu. Bunun üzerine iki devlet Temmuz 1876’da Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Rusya’nın resmen müdahalesi üzerine Sırbistan, Türkler tarafından baştan başa işgal edilmekten kurtuldu. Daha sonra Rusya “Slav kardeşleri”ni himaye bahanesiyle 24 Nisan 1877’de Petersburg’daki Türk Elçiliğine verdiği bir nota ile Osmanlı Devleti ile savaş hâlinin başladığını bildirdi.
Osmanlı Devleti Paris Anlaşması’nın Rusya tarafından bozulduğunu belirterek İngiltere’ye başvurdu ve yardım talebinde bulundu. İngiliz kabinesi müdahale taraftarı olmaması ve İstanbul konusunda Rusya’dan teminat alması nedeniyle meseleye karışmadı. Rusya’nın Tuna’yı geçmesi üzerine endişe duyan Avusturya da İngiltere’ye müracaat etti. Ancak İngiltere duruma müdahale etmeme kararını yineledi.
Bu şartlar altında başlayan Osmanlı-Rus Savaşı, Kafkaslar ve Tuna’da olmak üzeri iki cephede cereyan etti. Kafkas Cephesi Komutanı Ahmet Muhtar Paşa, Ruslara karşı başarılı muharebeler yaptı. Ancak Rus taarruzlarına fazla dayanamadı. Ruslar 1877 Kasımında Kars’ı ele geçirip Erzurum’a yöneldi.
Tuna Cephesi’nde ise, Ruslar 1877 Haziran sonunda Tuna’yı aşıp, Gazi Osman Paşa tarafından savunulan Plevne’yi kuşattı.
Plevne, Rusların bulunduğu Yontra ile Osma nehirleri arasındaki müdafaa hattının yanında ve dört yönden gelen ana yolların birleştiği önemli bir stratejik konumdaydı. Bu nedenle Plevne’nin savunulması için Müşir (Mareşal) Osman Paşa, Vidin’den çağrılmıştı. Tuna Garp Ordusu Komutanı Osman Paşa 19 Temmuz 1877’de Plevne’ye ulaştı.
Osman Paşa öncelikle bir müfreze ile, Ruslar tarafından ele geçirilen Turyan, Deryent, Şıpka gibi çok önemli Balkan geçitlerini örten ve Servi-Tırnova istikametlerine doğru muntazam şoselerle bağlı bulunan Lofça’nın ele geçirilmesini sağladı. Böylece Plevne’nin gerisini emniyet altına almış oldu. Osman Paşa Kuvvetleri 20 Temmuz 1877’de taarruza geçerek Rus kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğrattı. (Birinci Plevne Muharebesi) Ruslar 30 Temmuzda üç koldan yeniden taarruza geçti. Yapılan muharebe sonucu kesin yenilgiye uğrayarak Plevne’ye 55-60 km uzaklıktaki Ziştovi’ye kadar çekildi. (İkinci Plevne Muharebesi) Rus Başkomutanlığı bu durum karşısında Tuna Cephesi’nde izleyeceği stratejiyi Plevne’nin düşmesine kadar ertelemiş ve bu tarihe kadar diğer bütün cephelerde bulunan hatların tahkim ve müdafaa edilmesini ve bundan sonra Plevne’nin kuşatılmasıyla yıpratma taktiği izlenmesini istemişti. Bu sırada Karadağ’dan gelen Hersek Kolordusu Komutanı Müşir Süleyman Paşa’ya Serasker karargâhından verilen talimatla Balkan geçitlerinin güneyine geçen Rus kuvvetlerini imha, diğer taraftan Plevne ile Rusçuk bölgesine yapılacak muhtemel taarruzların engellenmesi emredildi. Süleyman Paşa aldığı emir üzerine harekete geçti ve 31 Temmuzda Eski Zağra’yı ele geçirdi.
22 Ağustos 1877’de Süleyman Paşa kuvvetleri ile Ruslar arasında beş gün aralıksız devam eden muharebede sonuç alınamadı ve Süleyman Paşa Kızanlık’a çekilmek zorunda kaldı. (Şıpka Muharebesi)Diğer taraftan Osman Paşa cephesinde 7 Eylül 1877’de Ruslar üç koldan muharebeye başladı. Muharebeler 12 Eylül gününe kadar devam etti ve bu muharebede de Ruslar ağır bir yenilgiye uğradı. (Üçüncü Plevne Muharebesi) Muharebede gösterdiği başarıdan dolayı Osman Paşa’ya 21 Eylül 1877’de “gazilik” unvanı verildi.
Bu sırada Süleyman Paşa 26 Eylül 1877’de Tuna Ordusu Umum Komutanlığına tayin edildi. Bunun üzerine Süleyman Paşa, Şıpka’dan ayrılarak Rusçuk’a gitti. Burada yeni birlikler kurulması ve mevcut durumla ilgili İstanbul’a bir rapor gönderdi. Raporda, İstanbul tarafından taarruzî bir harekâta girişmesi istenen ordunun, içinde bulunduğu olumsuz şartları gözler önüne serildi. 1877 yılı Ekim ayı sonuna kadar Rus kuvvetleriyle karşılıkla müdafaa hattında kalındı. Rus Başkomutanlığının planı Plevne’nin tam olarak muhasarası idi.
Durumun farkında olan Osman Paşa Üçüncü Plevne Muharebesi’nden sonra 6-11 Ekim 1877 tarihlerinde Plevne’yi boşaltarak Plevne’yi Sofya’ya bağlayan yolun üzerinde bulunan Orhaniye’ye çekilmek için İstanbul’dan müsaade istedi. Süleyman Paşa da Osman Paşa’nın teklifini destekledi; ancak İstanbul’daki Harp Meclisi Osman Paşa’nın Plevne’den ayrılmasını uygun bulmadı. Kısa süre sonra beklenen oldu ve 28 Ekim 1877’de Rus birlikleri Plevne’nin muhasarası için Plevne’ye ulaşan tüm yolları kesti. Osman Paşa’ya 3 Kasımda Plevne’yi boşaltma müsaadesi verildi; ancak çok geç kalınmıştı.
Plevne’nin durumunun gittikçe kötüleşmesi üzerine, Süleyman Paşa, İstanbul’a yazdığı 17 Teşrinievvel 1293 (29 Ekim 1877) tarihli telgrafta, Osman Paşa’nın Plevne’yi terk ederek, muntazam bir şekilde Orhaniye’ye ricat etmesi gerektiğini bildirdi. Süleyman Paşa, ayrıca Osman Paşa’nın çekilmesi mümkün olsa bile, “Rusya ile muharebe edebilme gücünde olmadıklarını” vurgulayarak, diplomasi yoluyla çözüm bulunmaya çalışılabileceğini vurguladı. “Eğer harp, ocak, hatta mart veya nisan aylarına kadar uzayacak olursa, hatıra gelmez tehlikelerin doğacağını, Rusların, Rumeli’yi bütünüyle istila edip, İstanbul’a gelmelerinin kaçınılmaz olacağını” ifade etti.
12 Kasım günü Rus Ordusu Komutanı Grandük Nikola Osman Paşa’ya bir mektup göndererek teslim olmasını istedi. Osman Paşa ise aynı gün gönderdiği cevabi mektubunda, Rus Ordu Komutanı’nın teklifini reddetti.Ruslar Plevne’yi almak için bölgeye kuvvet yığmaya devam etmekte idi. Plevne’yi aldıktan sonra da Şıpka’ya doğru hücuma geçmeyi planlıyorlardı. Bunun üzerine Süleyman Paşa, Meclis-i Askerî’ye Edirne’den kırk, elli taburluk bir kuvvetin Balkan, Orhaniye ve Sofya ordularına yedek kuvvet olarak hemen toplanıp gönderilmesini istedi. Onun bu planı dikkate alınmadı. Ancak İstanbul’da Meclis-i Askerî, Süleyman Paşa’yı Rumeli Orduları Umum Kumandanlığına atadı. Süleyman Paşa’ya “hâlen ve istikbalen her şeyden sen mesûlsün” denildi. Süleyman Paşa yine ordudaki olumsuzlukları bildirmeye devam etti. Bu dönemde, eksikliği en çok hissedilen ihtiyaçlardan biri de orduya mahsus bir telgraf hattının olmamasıydı. Süleyman Paşa, başkumandan olmasına rağmen bütün birimleriyle haberleşememekte, nerede ne kadar gücü olduğunu bilememekteydi.
Bu sırada Osman Paşa son bir hamle ile 10 Aralık 1877’de Plevne’den bir çıkış hareketine girişti; ancak Rus ve Rumen kuvvetlerinden oluşan muhasara kuvveti karşısında başarılı olamadı. Osman Paşa yaralı olarak Plevne’deki tüm kuvvetleriyle Ruslara esir düştü. Plevne’nin düşmesişye buradaki Rus kuvvetleri serbest kaldı ve yeniden Edirne istikametine ileri harekâta geçme imkânına kavuştu. 25 Aralık 1877’de Orhaniye ve Şıpka geçitlerinden Rus ileri harekâtı başladı. Orhaniye Geçidi’nden ilerleyen Rus kolu 3 Ocak 1878’de Sofya’yı ele geçirdi. Türk Şıpka Kolordusunun Şıpka’daki birliklerinin 9 Ocakta Rus kuvvetlerine esir olmasından sonra, moralce çöken Türk Tuna Orduları, karışık bir hâlde geri çekilmeye başladı. Rus takibinin durdurulmasının imkânsız olduğunu düşünen Osmanlı Hükûmeti bir an önce mütarekenin yapılması için Kızanlık’ta bulunan Rus Başkomutanı Grandük Nikola’ya başvurdu. (19 Ocak 1878)
Ruslar görüşmelere bir süre yanaşmayıp Edirne istikametinde ilerlemelerini sürdürdüler ve 20 Ocak günü Edirne’yi de ele geçirdiler. Edirne’yi savunan Müşir Mehmet Ali Paşa kuvvetleri Çorlu’ya çekildi.
31 Ocak 1878’de Ruslarla Edirne Mütarekesi imzalanarak savaş sona erdirildi ise de bu mütarekeye rağmen Rus Ordusu Komutanı Grandük Nikola Nikolayeviç’in Osmanlı ordusunu daha ağır bir mütarekeye zorlamak için ileri harekât emri vermesi üzerine Rus orduları 5 Şubatta Silivri’ye, 6 Şubatta Çatalca’ya girdiler. 7 Şubat 1878’de Rus Başkomutanlık karargâhı Yeşilköy (Ayestefanos)’e kuruldu.
Osmanlı Devleti bundan sonra 3 Mart 1878’de çok ağır koşullar içeren Ayestefanos Antlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı.
Tarihe geçen bu büyük destanı yabancılar da değerlendirmişlerdir. A. Hilliard Atteridge’nin Famous Modern Battles adlı eserindeki “The Great Assault on Plevna” makalesi Osman Paşa’nın Plevne’deki cesaretini ortaya koyarken bu savunmadan alınması gereken dersler de aşağıda çevirisi verilen makalesinde şu şekilde yansıtılmaktadır:
Makalenin devamı aşağıdaki linktedir
http://www.4shared.com/file/146388503/c8960d42/PLEVNE_TAARRUZU.html