Süveyş Kanalı Projesi
Hint Denizinde Portekizlilerin Faaliyetleri
Osmanlı donanması Akdeniz'de faaliyet gösterip en kuvvetli hasımlarını yandiği halde faaliyetler Hint, Aden ve Umman denizlerinde Portekizlilere karşı bir başarı sağlayamamışlardı. Süveyş tersanesinde gerek gemi adedinin artması ve gerek gemi levazımının temin ve tedariki mümkün olmuyordu.
Portekizlilerin Hint denizinde pek faal rol oynamaları oralardaki İslâm devletleri üzerinde korku doğurmuş ve bu devletlerden bazıları Osmanlı devletine baş vurarak himaye ve yardım istemişlerdi. Hattâ Osmanlılardan evvel aynı müracaat Memlûk sultanlarına da yapılmıştı.
Mısır ve Hicaz'ın Osmanlılara geçmesi üzerine Süveyş'teki Memlûk tersanesi genişletilerek Güney Asya'daki Müslüman memleketlerinin korunması işi bu devlete düşmüştü. Bu maksatla Mısır beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa davet üzerine Hindistan'a kadar gitmiş fakat, muvaffak olamayarak geri dönmüştü.
Portekizlilerin sonraları daha ziyade artan ve bütün Hint denizi ve Sumatra adası ile etrafını tehdit eden vaziyet üzerine bu Sumatra adasıyla Malaka yarımadasının ve diğer bazı adaların hükümdarı bulunan Sultan Alâaddin, Portekizlilerin baskısından korkarak 975 H. /1567 M. yılında Hüseyin adında bir elçisini İstanbul'a yollayarak asker, top ve harp levazımı istemişti. Bundan başka Hint'ten gelen tüccarlar da daimi surette Portekizlilerin taarruzlarına uğruyorlardı; bu haller dolayısıyla Osmanlı hükümeti bir taraftan Hint Denizi'ne donanma çıkarmak isterken diğer taraftan da Portekizlilerle anlaşmak istiyordu.
Osmanlı vesikalarına Acı veya Açe denilen Sumatra ve Malaka hükümdarı Sultan Alâaddin'in müracaatı nazar-ı dikkate alınarak Süveyş kaptanı Kurdoğlu Hızır Bey'in on beş kadırga ve iki parça ve lüzumu kadar asker ve harp malzemesi ile Doğu Hint sularına gitmesi kararlaştırılmıştır. Fakat bu sırada Yemen'de İmam Mutahhar'ın geniş mikyastaki faaliyet ve muvaffakiyetleri ve bir çok yerlerin elden çıkması üzerine donanma ve harp levazımı buralara tahsis edilerek yardım işi Yemen meselesinin halline bırakılmıştı.
Süveyş Kanalının Açılması Yapılan Girişimler
İşte hem Hind tarafından hac ve ticaret için açılmasına Osmanlı memleketlerine gelen ve gidenleri teşebbüs Portekizlilerin taarruzlarından muhafaza etmek ve de hem Yemen, Hicaz ve Habeş vilâyetlerini muhafaza etmek için kuvvetli bir donanmaya lüzum olduğu için Akdeniz donanmasının doğrudan doğruya Kızıldeniz ve Hint denizine geçerek faaliyette bulunması zaruri görüldüğünden Akdeniz'le Kızıldeniz arasında bir kanal açılması için teşebbüse geçilmiştir.
12 Receb 975 tarihiyle (1568 Aralık) Mısır beylerbeyine gönderilen bir fermanda, Portekizlilerin Hindistan'a musallat olmalarından ve o taraflarda haccetmek için Mekke'ye gelmek isteyen Müslümanların yollarının kesilmesinden dolayı Hindistan'ın bunların elinden alınmasını icabettirmesi sebebiyle Süveyş'ten Akdeniz’e bir kanal açılarak donanmanın Kızıldeniz’e geçmesinin zarurî olduğu ve bu iş için mimar ve mühendisler gönderip acele Akdeniz ile Süveyş'in aralarını ölçüp kanal açmak mümkün olup olmadığının ve kanalın tülünün ne kadar olacağının ve kaç gemi gireceğinin bildirilmesi emrolunmuştur. Cihan iktisadiyatında mühim değişiklikler yapacak olan bu büyük işin neden sonuçsuzluğa uğradığı bilinmemektedir. Aynı tarihlerde Don ve Volga nehirlerinin birleştirilmesi için faaliyete geçmiş olan Sokullu'nun belki Don-Volga kanalını birinci plâna almasıyla Süveyş işi savsamış ve sonra da Don - Volga muvaffakiyetsizliğine düşmemek için terk olunmuştur veya henüz bilmediğimiz başka bir sebep vardır.
Don-Volga Kanalı Projesi
Don-Volga Kanalının Siyasî Ve İktisadî Önemi
Timur Han'ın, Altınordu kükümdarı Toktamış Han üzerine yaptığı seferler ve tahribat neticesinde Altınordu hanlığı düşmüş ve daha sonraları bu hanlığın merkezi olan Ejderhan (Hacı Turhan), Moskova kinezi Müthiş İvan 'ın (1462 — 1505) eline geçmişti.
XV. asrın ikinci yarısında Orta Asya ticaretinin mühim iskelelerinden olan Azak ile Kefe'nin Osmanlılara geçmesi hem siyasî ve hem ticarî sahada ehemmiyeti haiz bir hadise idi. Kefe gümrüğü devlet hazinesine mühim miktarda varidat getiriyordu; bundan başka Osmanlı kudret ve nüfuzunu Asya içlerine kadar sokmak ve Şiî olan İran'ı, Osmanlılarla Orta Asya Sünnî hanlıkları arasında sıkışık vaziyette bırakmak, İran'ın bazı Avrupa devletleri ve Papa VIII. Greguvar ile ittifakına mukabil Orta Asya'daki Sünnî hükümetler ile anlaşmak için evvelâ bunlarla bağlantıyı kurmak icabediyordu. Bu sayede Osmanlı hükümeti icabında Gürcistan, İran ve Kuzey Kafkasya üzerine yapılacak bir seferde askerin zahire ve sair levazımının kolayca nakli için emin ve kestirme bir yol bulmak icabediyordu.
Yukarıdaki sebeplerden başka, Rusların Ejderhan'ı alarak Kafkasya ve Orta Asya'ya doğru yayılmaları, Azak denizi vasıtasıyla Karadeniz'e inmek istemeleri gibi evvelden önlenmesi îcabeden vaziyetler de vardı.
Harezm Hükümdarının Müracaatı
Yine bu arada Sokullu'nun arzusuna uygun olarak 975 H./1567 M.'de Hârezm hükümdarı Hacı Mehmed Han 'dan gelen bir nâmede İranlıların Orta Asya hacılarına yol vermediklerinden şikâyet edilerek Ejderhan'ın zabtı ile hacılarla tüccarların emniyet içinde gelip gitmeleri temenni olunmakta idi.
Sokullu Mehmed Paşa, Orta Asya'ya ve Kafkasya'ya giden yol için alâkadarlarla görüştüğü zaman bunlar kısa yolun Azak denizi'ne akan Volga nehrinin en yakın yerinden bir kanal açılarak bu iki nehrin birleşmesiyle mümkün olacağını söylediler. Eğer bu kanal işi olursa Rusların Volga havalisinden elleri kesilecek, eski bir Türk ve Müslüman şehri olan Ejderhan ve etrafı devletin nüfuzu altına girecekti. Bundan başka İran üzerine yapılacak seferlerde de Hazar Denizi vasıtasıyla asker, zahire ve harp levazımı yetiştirmek kabil olacaktı.
Sokollu'nun Faaliyete Geçmesi
Osmanlıların Ejderhan'a kadar gelmeleri Rusların Asya içlerine ve Kafkasya'ya nüfuz etmelerine, geçmelerine engel olacaktı. İşte bu emel ve arzular ve teşvikler neticesinde Sokullu Mehmed Paşa faaliyete geçmeye karar verdi ve kendi itimadettiği adamlarından Şıkk-ı sâni defterdarı Kasım Bey'i Kefe sancakbeyliğine tayin ederek bu iş üzerinde incelemelerde bulunmasını emredip gönderdi (979 H. / 1568 M.).
Kasım Bey, Don ve Volga nehirleri arasındaki kanalın en dar yerinden mühendislere ölçtürüp bunun deniz mili ile altı mil olduğunu öğrenerek raporunu verdi. Bu rapor üzerine kanal açılmasında çalışacak geri hizmet erbabı ve Rusların muhtemel taarruzlarına karşı asker tedarikine başlandı ve keyfiyet Kırım hanı Devlet Giray'a da bildirildi ise de Devlet Giray, Ejderhan zabtedilse bile tekrar Rusların eline düşeceğini ve boşuna kan dökülüp masraf edilmemesini tavsiye etti. Devlet Giray eğer Osmanlı plânı tahakkuk edecek olursa Kırım hanlığı mevcut yarı istiklâlini de kaybedeceği gibi yanlış bir düşünceyle kanal açılmasına ve Ejderhan'ın zabtına karşıydı; keyfiyeti Rus çarına da bildirdiği gibi Kırım'daki Rus elçisi de vaziyeti çara bildirmişti.
Kanal işinde çalışacak olan amele taburlarından üç bin Yörük, Müsellem ve Tatar'dan başka üç bin Yeniçeri ile yirmi bin tımarlı süvari de gitti; bunlara at ve zahire tedariki için Boğdan ve Eflak voyvodalarına hükümler gönderildi. Aynı zamanda beş yüz kantar peksimet yapılması için Kefe kadılığına emir verildi. Kırım hanına da amele ve Tatar askeri vermesi bildirildi; otuz bin Nogay da bunlara katıldı. Kanalda kullanılmak üzere Kefe'de yapılacak gemiler için hassa reislerinden Hızır Reis kaptan olarak gönderildi.
Kanal işi kendisine havale edilen Kefe beyi Kasım'a beylerbeyilik verilmişti. Kasım Paşa Kırım hanının itirazlarını dinlemedi ve bütün hazırlıklarını yaptıktan sonra beş haftada Don nehri kenarında kazılacak yere geldi. 1569 Ağustosunda (977 Reblulevvel) işe başlanarak üç ay sürdü. Amele çalışırken askerin de Ejderhan kalesini zabtetmesi münasip görüldü. Bu faaliyet neticesinde iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazıldı. Bu faaliyetten memnun olmayan Kırım hanı, kışın şiddetinden ve dokuz ay sürdüğünden bahis ile el altından propaganda yaptırması sebebiyle amele ve asker arasında hoşnutsuzluklar başgösterdi.
Kazının Sonucu
Kasım Paşa, elindeki muharip kuvvetlerle Rusların yaptıkları Yeni Ejderhan üzerine gittiyse de toplar geride kalıp kış da gelmek üzere
olduğundan hafif bir muhasara tertibatı alındı. Kasım Paşa kışı, eski Ejderhan'ın olduğu yerde yapacağı bir kalede geçirip ilkbaharda kaleyi almak tasavvurunda idi; fakat bu kararı öğrenen asker, serkeşliğe başladığından, Kasım Paşa hem Rus Ejderhanı muhasarasını ve hem de kazı işini terk ederek Azak tarafına çekildi; bir kısım hafriyat levazımı yerinde bırakıldı.
İşte böylece Sokullu'nun bu mühim teşebbüsü kendisine muhalif olanların entrikaları neticesinde yüz üstü kaldı; hattâ bu kadar masrafın boşa gitmesinden müteessir olan II. Sultan Selim'in canı sıkılarak bir arz günü vezirlerin huzurunda vezir-i âzami tekdir ederek "bütün masarifi ve zayiatı sana ödetmelidir" demişti. Tarihlerde bu sefere Ejderhan ve Kazan seferi denilmektedir.
Kanal hadisesi ve Ejderhan'ın muhasarası Ruslarla aramızı açtıysa da 1570 senesinde Novosillof adındaki bir Rus zabiti elçilikle İstanbul'a geldiğinden aradaki soğukluk kalktı.
Özbek Hanı'nın Müracaatı
995 H. /1587 M. senesinde Küçük Nogay Tatarları'ndan biriyle Özbek hükümdarı Abdullah Han'ın elçisi gelerek Ejderhan taraflarının zabtedilmesi için hükümeti teşvik etti. Gelenler, Kırım hanı maktul Mehmed Giray'ın oğlunun Ruslara iltica ederek Ejderhan beyliğine tayin edilip Nogay askeriyle Kırım taraflarına hücum edeceğini söylemişler ve bu taraflara asker gönderilmesini ve Kırım hanı İslâm Giray'a kuvvet verilerek Ejderhanın zabt edilmesini tavsiye etmişlerdir.
Bunun üzerine mesele pâdişâhın emriyle o tarihlerde söz sahibi olan müverrih ve pâdişâh hocası Sadeddin Efendi'nin de iştirakiyle Üsküdar bahçesinde, görüşülüp neticede muktedir bir serdar ile asker ve maiyeti kuvvetiyle Kırım hanının gönderilmesi kararlaştırılmış ise de bir netice çıkmamıştır.
Sokullu Mehmed Paşa'nın Süveyş kanalıyla Kızıldeniz'e ve Don—Volga vasıtasıyla Hazar denizine inme teşebbüsünün hem siyasî, hem askerî ve bilhassa iktisadî noktalardan ne kadar mühim olduğu malûm olduğundan bu derin görüşlü veziri takdir etmemek mümkün değildir.
Marmara-Karadeniz Kanalı
İlk Girişim
Şunu daha evvel söyleyelim ki İznik gölü ve Sakarya nehri vasıtasıyla Marmara ile Karadeniz'in birleştirilmesi işi bu tarihten daha evvel yani Kanunî Sultan Süleyman zamanında ele alınmış ve o tarafa uzman bir heyet gönderilmiştir, İznik ve Sapanca gölleriyle Sakarya nehri'nin birleştirilmesi suretiyle açılacak kanaldan birinci derecede, gemiler vasıtasıyla donanmaya lâzım olan kerestenin ve İstanbul odununun nakli düşünülmüştür.
Bu iş için önce Mimar Sinan ile Girez Nikola adında bir Rum kalfası gitmiş, bunlar Sapanca gölünden İzmit körfezi'ne kadar olan mesafeden yirmi bin zirâini tesviye ettirmişlerse de muharebeler sebebiyle işlerini tamamlayamadan dönmüşlerdir.
Gemi kerestesinin süratle nakline zaruret hasıl olmasından ötürü hükümet 999 H./1591 M.'de bu kanal işini ikinci defa ele almış İzmit, Sapanca kadılarına hükümler yazılarak bunda Kiraz suyunun Sapanca gölüne ve Sapanca gölünün de İzmit körfezine akıtılması ve Sakarya nehrinden Sapanca gölüne, oradan da İzmit körfezine kadar olan mesafenin ölçülmesi için uzmanlardan oluşan bir heyet gönderildiği bildirilmiştir. Kanal için muhtelif kıtalardan otuz bin amele tedarik edilmiş, kanal açılacak yerlerdeki tarla, çiftlik ve köylerin münasip mahallere nakledilecekleri ve kanal işinin kat'î olduğu da alâkadarlara yazılmıştır.
Bu kanal işinin ehemmiyetini takdir etmiş olan Vezir-i âzam Koca Sinan Paşa mahallinde bizzat tetkikat yapmak üzere Sapanca taraflarına kadar gitmiş (999 Cemaziyelâhır/1591 Nisan) üç gün kalmış, ölçüm yaptırmış ve avdetinde keyfiyeti III. Sultan Murad'a arzetmiş ise de Sinan Paşa aleyhtarlarının telkini galebe çalarak işin ehemmiyetini takdir edemeyen pâdişâh :
— "Din ve devlete lâzım olur iş değildir; terkedilmesi icap eder. Halkın minnet ve meşakkat çekmesi zulüm görmesi doğru değildir; en mühim iş donanma vücuda getirmektir. Bu zamana kadar odun nice ola geldi ise yine öyle tedarik olunur" diyerek kanal işinin terkini emreylemiştir.
Bu kanal işi bundan sonra 17. 18. ve 19. asırlarda da tekrarlanmış ise de her birinde bir mani sebebiyle fiile çıkamamıştır
Hint Denizinde Portekizlilerin Faaliyetleri
Osmanlı donanması Akdeniz'de faaliyet gösterip en kuvvetli hasımlarını yandiği halde faaliyetler Hint, Aden ve Umman denizlerinde Portekizlilere karşı bir başarı sağlayamamışlardı. Süveyş tersanesinde gerek gemi adedinin artması ve gerek gemi levazımının temin ve tedariki mümkün olmuyordu.
Portekizlilerin Hint denizinde pek faal rol oynamaları oralardaki İslâm devletleri üzerinde korku doğurmuş ve bu devletlerden bazıları Osmanlı devletine baş vurarak himaye ve yardım istemişlerdi. Hattâ Osmanlılardan evvel aynı müracaat Memlûk sultanlarına da yapılmıştı.
Mısır ve Hicaz'ın Osmanlılara geçmesi üzerine Süveyş'teki Memlûk tersanesi genişletilerek Güney Asya'daki Müslüman memleketlerinin korunması işi bu devlete düşmüştü. Bu maksatla Mısır beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa davet üzerine Hindistan'a kadar gitmiş fakat, muvaffak olamayarak geri dönmüştü.
Portekizlilerin sonraları daha ziyade artan ve bütün Hint denizi ve Sumatra adası ile etrafını tehdit eden vaziyet üzerine bu Sumatra adasıyla Malaka yarımadasının ve diğer bazı adaların hükümdarı bulunan Sultan Alâaddin, Portekizlilerin baskısından korkarak 975 H. /1567 M. yılında Hüseyin adında bir elçisini İstanbul'a yollayarak asker, top ve harp levazımı istemişti. Bundan başka Hint'ten gelen tüccarlar da daimi surette Portekizlilerin taarruzlarına uğruyorlardı; bu haller dolayısıyla Osmanlı hükümeti bir taraftan Hint Denizi'ne donanma çıkarmak isterken diğer taraftan da Portekizlilerle anlaşmak istiyordu.
Osmanlı vesikalarına Acı veya Açe denilen Sumatra ve Malaka hükümdarı Sultan Alâaddin'in müracaatı nazar-ı dikkate alınarak Süveyş kaptanı Kurdoğlu Hızır Bey'in on beş kadırga ve iki parça ve lüzumu kadar asker ve harp malzemesi ile Doğu Hint sularına gitmesi kararlaştırılmıştır. Fakat bu sırada Yemen'de İmam Mutahhar'ın geniş mikyastaki faaliyet ve muvaffakiyetleri ve bir çok yerlerin elden çıkması üzerine donanma ve harp levazımı buralara tahsis edilerek yardım işi Yemen meselesinin halline bırakılmıştı.
Süveyş Kanalının Açılması Yapılan Girişimler
İşte hem Hind tarafından hac ve ticaret için açılmasına Osmanlı memleketlerine gelen ve gidenleri teşebbüs Portekizlilerin taarruzlarından muhafaza etmek ve de hem Yemen, Hicaz ve Habeş vilâyetlerini muhafaza etmek için kuvvetli bir donanmaya lüzum olduğu için Akdeniz donanmasının doğrudan doğruya Kızıldeniz ve Hint denizine geçerek faaliyette bulunması zaruri görüldüğünden Akdeniz'le Kızıldeniz arasında bir kanal açılması için teşebbüse geçilmiştir.
12 Receb 975 tarihiyle (1568 Aralık) Mısır beylerbeyine gönderilen bir fermanda, Portekizlilerin Hindistan'a musallat olmalarından ve o taraflarda haccetmek için Mekke'ye gelmek isteyen Müslümanların yollarının kesilmesinden dolayı Hindistan'ın bunların elinden alınmasını icabettirmesi sebebiyle Süveyş'ten Akdeniz’e bir kanal açılarak donanmanın Kızıldeniz’e geçmesinin zarurî olduğu ve bu iş için mimar ve mühendisler gönderip acele Akdeniz ile Süveyş'in aralarını ölçüp kanal açmak mümkün olup olmadığının ve kanalın tülünün ne kadar olacağının ve kaç gemi gireceğinin bildirilmesi emrolunmuştur. Cihan iktisadiyatında mühim değişiklikler yapacak olan bu büyük işin neden sonuçsuzluğa uğradığı bilinmemektedir. Aynı tarihlerde Don ve Volga nehirlerinin birleştirilmesi için faaliyete geçmiş olan Sokullu'nun belki Don-Volga kanalını birinci plâna almasıyla Süveyş işi savsamış ve sonra da Don - Volga muvaffakiyetsizliğine düşmemek için terk olunmuştur veya henüz bilmediğimiz başka bir sebep vardır.
Don-Volga Kanalı Projesi
Don-Volga Kanalının Siyasî Ve İktisadî Önemi
Timur Han'ın, Altınordu kükümdarı Toktamış Han üzerine yaptığı seferler ve tahribat neticesinde Altınordu hanlığı düşmüş ve daha sonraları bu hanlığın merkezi olan Ejderhan (Hacı Turhan), Moskova kinezi Müthiş İvan 'ın (1462 — 1505) eline geçmişti.
XV. asrın ikinci yarısında Orta Asya ticaretinin mühim iskelelerinden olan Azak ile Kefe'nin Osmanlılara geçmesi hem siyasî ve hem ticarî sahada ehemmiyeti haiz bir hadise idi. Kefe gümrüğü devlet hazinesine mühim miktarda varidat getiriyordu; bundan başka Osmanlı kudret ve nüfuzunu Asya içlerine kadar sokmak ve Şiî olan İran'ı, Osmanlılarla Orta Asya Sünnî hanlıkları arasında sıkışık vaziyette bırakmak, İran'ın bazı Avrupa devletleri ve Papa VIII. Greguvar ile ittifakına mukabil Orta Asya'daki Sünnî hükümetler ile anlaşmak için evvelâ bunlarla bağlantıyı kurmak icabediyordu. Bu sayede Osmanlı hükümeti icabında Gürcistan, İran ve Kuzey Kafkasya üzerine yapılacak bir seferde askerin zahire ve sair levazımının kolayca nakli için emin ve kestirme bir yol bulmak icabediyordu.
Yukarıdaki sebeplerden başka, Rusların Ejderhan'ı alarak Kafkasya ve Orta Asya'ya doğru yayılmaları, Azak denizi vasıtasıyla Karadeniz'e inmek istemeleri gibi evvelden önlenmesi îcabeden vaziyetler de vardı.
Harezm Hükümdarının Müracaatı
Yine bu arada Sokullu'nun arzusuna uygun olarak 975 H./1567 M.'de Hârezm hükümdarı Hacı Mehmed Han 'dan gelen bir nâmede İranlıların Orta Asya hacılarına yol vermediklerinden şikâyet edilerek Ejderhan'ın zabtı ile hacılarla tüccarların emniyet içinde gelip gitmeleri temenni olunmakta idi.
Sokullu Mehmed Paşa, Orta Asya'ya ve Kafkasya'ya giden yol için alâkadarlarla görüştüğü zaman bunlar kısa yolun Azak denizi'ne akan Volga nehrinin en yakın yerinden bir kanal açılarak bu iki nehrin birleşmesiyle mümkün olacağını söylediler. Eğer bu kanal işi olursa Rusların Volga havalisinden elleri kesilecek, eski bir Türk ve Müslüman şehri olan Ejderhan ve etrafı devletin nüfuzu altına girecekti. Bundan başka İran üzerine yapılacak seferlerde de Hazar Denizi vasıtasıyla asker, zahire ve harp levazımı yetiştirmek kabil olacaktı.
Sokollu'nun Faaliyete Geçmesi
Osmanlıların Ejderhan'a kadar gelmeleri Rusların Asya içlerine ve Kafkasya'ya nüfuz etmelerine, geçmelerine engel olacaktı. İşte bu emel ve arzular ve teşvikler neticesinde Sokullu Mehmed Paşa faaliyete geçmeye karar verdi ve kendi itimadettiği adamlarından Şıkk-ı sâni defterdarı Kasım Bey'i Kefe sancakbeyliğine tayin ederek bu iş üzerinde incelemelerde bulunmasını emredip gönderdi (979 H. / 1568 M.).
Kasım Bey, Don ve Volga nehirleri arasındaki kanalın en dar yerinden mühendislere ölçtürüp bunun deniz mili ile altı mil olduğunu öğrenerek raporunu verdi. Bu rapor üzerine kanal açılmasında çalışacak geri hizmet erbabı ve Rusların muhtemel taarruzlarına karşı asker tedarikine başlandı ve keyfiyet Kırım hanı Devlet Giray'a da bildirildi ise de Devlet Giray, Ejderhan zabtedilse bile tekrar Rusların eline düşeceğini ve boşuna kan dökülüp masraf edilmemesini tavsiye etti. Devlet Giray eğer Osmanlı plânı tahakkuk edecek olursa Kırım hanlığı mevcut yarı istiklâlini de kaybedeceği gibi yanlış bir düşünceyle kanal açılmasına ve Ejderhan'ın zabtına karşıydı; keyfiyeti Rus çarına da bildirdiği gibi Kırım'daki Rus elçisi de vaziyeti çara bildirmişti.
Kanal işinde çalışacak olan amele taburlarından üç bin Yörük, Müsellem ve Tatar'dan başka üç bin Yeniçeri ile yirmi bin tımarlı süvari de gitti; bunlara at ve zahire tedariki için Boğdan ve Eflak voyvodalarına hükümler gönderildi. Aynı zamanda beş yüz kantar peksimet yapılması için Kefe kadılığına emir verildi. Kırım hanına da amele ve Tatar askeri vermesi bildirildi; otuz bin Nogay da bunlara katıldı. Kanalda kullanılmak üzere Kefe'de yapılacak gemiler için hassa reislerinden Hızır Reis kaptan olarak gönderildi.
Kanal işi kendisine havale edilen Kefe beyi Kasım'a beylerbeyilik verilmişti. Kasım Paşa Kırım hanının itirazlarını dinlemedi ve bütün hazırlıklarını yaptıktan sonra beş haftada Don nehri kenarında kazılacak yere geldi. 1569 Ağustosunda (977 Reblulevvel) işe başlanarak üç ay sürdü. Amele çalışırken askerin de Ejderhan kalesini zabtetmesi münasip görüldü. Bu faaliyet neticesinde iki nehir arasındaki mesafenin üçte biri kazıldı. Bu faaliyetten memnun olmayan Kırım hanı, kışın şiddetinden ve dokuz ay sürdüğünden bahis ile el altından propaganda yaptırması sebebiyle amele ve asker arasında hoşnutsuzluklar başgösterdi.
Kazının Sonucu
Kasım Paşa, elindeki muharip kuvvetlerle Rusların yaptıkları Yeni Ejderhan üzerine gittiyse de toplar geride kalıp kış da gelmek üzere
olduğundan hafif bir muhasara tertibatı alındı. Kasım Paşa kışı, eski Ejderhan'ın olduğu yerde yapacağı bir kalede geçirip ilkbaharda kaleyi almak tasavvurunda idi; fakat bu kararı öğrenen asker, serkeşliğe başladığından, Kasım Paşa hem Rus Ejderhanı muhasarasını ve hem de kazı işini terk ederek Azak tarafına çekildi; bir kısım hafriyat levazımı yerinde bırakıldı.
İşte böylece Sokullu'nun bu mühim teşebbüsü kendisine muhalif olanların entrikaları neticesinde yüz üstü kaldı; hattâ bu kadar masrafın boşa gitmesinden müteessir olan II. Sultan Selim'in canı sıkılarak bir arz günü vezirlerin huzurunda vezir-i âzami tekdir ederek "bütün masarifi ve zayiatı sana ödetmelidir" demişti. Tarihlerde bu sefere Ejderhan ve Kazan seferi denilmektedir.
Kanal hadisesi ve Ejderhan'ın muhasarası Ruslarla aramızı açtıysa da 1570 senesinde Novosillof adındaki bir Rus zabiti elçilikle İstanbul'a geldiğinden aradaki soğukluk kalktı.
Özbek Hanı'nın Müracaatı
995 H. /1587 M. senesinde Küçük Nogay Tatarları'ndan biriyle Özbek hükümdarı Abdullah Han'ın elçisi gelerek Ejderhan taraflarının zabtedilmesi için hükümeti teşvik etti. Gelenler, Kırım hanı maktul Mehmed Giray'ın oğlunun Ruslara iltica ederek Ejderhan beyliğine tayin edilip Nogay askeriyle Kırım taraflarına hücum edeceğini söylemişler ve bu taraflara asker gönderilmesini ve Kırım hanı İslâm Giray'a kuvvet verilerek Ejderhanın zabt edilmesini tavsiye etmişlerdir.
Bunun üzerine mesele pâdişâhın emriyle o tarihlerde söz sahibi olan müverrih ve pâdişâh hocası Sadeddin Efendi'nin de iştirakiyle Üsküdar bahçesinde, görüşülüp neticede muktedir bir serdar ile asker ve maiyeti kuvvetiyle Kırım hanının gönderilmesi kararlaştırılmış ise de bir netice çıkmamıştır.
Sokullu Mehmed Paşa'nın Süveyş kanalıyla Kızıldeniz'e ve Don—Volga vasıtasıyla Hazar denizine inme teşebbüsünün hem siyasî, hem askerî ve bilhassa iktisadî noktalardan ne kadar mühim olduğu malûm olduğundan bu derin görüşlü veziri takdir etmemek mümkün değildir.
Marmara-Karadeniz Kanalı
İlk Girişim
Şunu daha evvel söyleyelim ki İznik gölü ve Sakarya nehri vasıtasıyla Marmara ile Karadeniz'in birleştirilmesi işi bu tarihten daha evvel yani Kanunî Sultan Süleyman zamanında ele alınmış ve o tarafa uzman bir heyet gönderilmiştir, İznik ve Sapanca gölleriyle Sakarya nehri'nin birleştirilmesi suretiyle açılacak kanaldan birinci derecede, gemiler vasıtasıyla donanmaya lâzım olan kerestenin ve İstanbul odununun nakli düşünülmüştür.
Bu iş için önce Mimar Sinan ile Girez Nikola adında bir Rum kalfası gitmiş, bunlar Sapanca gölünden İzmit körfezi'ne kadar olan mesafeden yirmi bin zirâini tesviye ettirmişlerse de muharebeler sebebiyle işlerini tamamlayamadan dönmüşlerdir.
Gemi kerestesinin süratle nakline zaruret hasıl olmasından ötürü hükümet 999 H./1591 M.'de bu kanal işini ikinci defa ele almış İzmit, Sapanca kadılarına hükümler yazılarak bunda Kiraz suyunun Sapanca gölüne ve Sapanca gölünün de İzmit körfezine akıtılması ve Sakarya nehrinden Sapanca gölüne, oradan da İzmit körfezine kadar olan mesafenin ölçülmesi için uzmanlardan oluşan bir heyet gönderildiği bildirilmiştir. Kanal için muhtelif kıtalardan otuz bin amele tedarik edilmiş, kanal açılacak yerlerdeki tarla, çiftlik ve köylerin münasip mahallere nakledilecekleri ve kanal işinin kat'î olduğu da alâkadarlara yazılmıştır.
Bu kanal işinin ehemmiyetini takdir etmiş olan Vezir-i âzam Koca Sinan Paşa mahallinde bizzat tetkikat yapmak üzere Sapanca taraflarına kadar gitmiş (999 Cemaziyelâhır/1591 Nisan) üç gün kalmış, ölçüm yaptırmış ve avdetinde keyfiyeti III. Sultan Murad'a arzetmiş ise de Sinan Paşa aleyhtarlarının telkini galebe çalarak işin ehemmiyetini takdir edemeyen pâdişâh :
— "Din ve devlete lâzım olur iş değildir; terkedilmesi icap eder. Halkın minnet ve meşakkat çekmesi zulüm görmesi doğru değildir; en mühim iş donanma vücuda getirmektir. Bu zamana kadar odun nice ola geldi ise yine öyle tedarik olunur" diyerek kanal işinin terkini emreylemiştir.
Bu kanal işi bundan sonra 17. 18. ve 19. asırlarda da tekrarlanmış ise de her birinde bir mani sebebiyle fiile çıkamamıştır