Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Sorunu

raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
OSMANLı DEVLETİ'NİN KURULUŞ SORUNU
Çeviren: Tahir SÜNBÜL

Modern Osmanlı tarih yazıcılığında "Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu" konusu, ana sorulardan biri olmuştur. Selçuklu-Bizans sınırındaki küçük bir sınır bölgesinin, modern çağların büyük imparatorluklarından,biri haline nasıl dönüştüğü, tarihçileri hala şaşırtmaktadır. İslamiyet ve Bizans kültür mirasının varisi olan bu devlet, nasıl Orta Asya ve Balkanların uzun süreli bir imparatorluğu oldu? Herbert Adam GIBBONS, Osmanlı Devletinin demografik,kültürel ve kurumsal orijini hakkındaki ana sorulara cevap olarak,"dini dönüşüm" teorisini ileri sürmektedir.Genel tarihte oldukça popüler olmasına rağmen bu teori, filoloji tabanlı ve bu konuda otorite olan (M.Fuat KOPRULU, Paul WITTEK ve Friedrich GIESE gibi) bazı tarihçilerin eleştirilerine maruz kalmaktadır.

Osmanlıların orijinine ait ilk kaynakları dikkatli bir analiz ile orta koyan bu bilim adamları, Osmanlıların nüfus, kültür ve devlet gelenekleri konusunda "Osmanlı-Selçuklu Ilişkisi" teorisini ileri sürmektedirler. Ancak, bu bilim adamları arasında da Osmanlı Dev leti'nin ilk dönem toplumsal yapısı üzerinde bazı tartışmalar mevcuttur.KÖPRÜLÜ, bu konuda, aşiretsel karakterin daha etkili olduğunu iddia ederken; WİTTEK ise toplum yapısında özel bir sınır kültürü ile beraber, uç toplumu olmanın etkili olduğuna inanmaktadır.WlTTEK, gerçekte, Osmanlı Devleti'nin sosyo-politik yapısını -temel olarak- İslami sınır organizasyonu geleneğinin belirlediğini ve fetihlerle yeniliklerin dinamizmini de, yine Islami bir gelenek olan "gaza" anlayışının kazandırdığını düşünmekteydi.Her iki bilim adamı da, Türkmenlerin bu sosyo-politik yapıdaki merkezi rolü üzerinde ve kırsal göçebelik üzerinde durmuş, fakat kuruluş dönemlerinde bu toplmun yapsını ve içsel değişimlerini incelemeğe yanaşmamışlardır. KÖPRÜLÜ'nün temel çalışması, 13. ve 14. yüzyıllarda Anadolu'daki sosyo-dini yaşamı anlatır. Bir çok çarpıcı konuyu açıklıyorsa da, bu eser, toplumun nasıl olup da bir devlet haline dönüştüğünü veya Osman Gazi'nin nasıl askeri politik bir lider olabildiğini cevaplamamaktadır.

İlk dönem Osmanlı gelenekleri-bu açıdan-detaylı ve çözümsel olarak incelenmemiştir. Bu çalışmada ilk olarak, göç ve nüfus baskısının bir neticesi olan sınırdaki değişimleri; ikinci olarak da, 13.yüzyılın sonlarında bu beyliğin bir devlet haline dönüşmesindeki temel faktörleri inceleyeceğim.

MOGOL İSTİLASI NETİCESİNDE BATIYA TÜRK GÖÇÜ(1221-1300) VE OSMAN GAZİ'NİN ORTAYA ÇIKIŞI
Türklerin, Batı Anadolu'ya düzenli olarak yerleşmeleri, Moğol istilasının son dönemlerinin incelenmesiyle açıklanabilir. Bu görüşün doğruluğunu kanıtlayacak yeterli tarihsel belge vardır. Zira bu istila, hem göçebe hem de Maveraünnehir (Semerkand), Iran ve Azerbeycan'daki yerleşik Türkmen nüfusunun Anadolu'ya göç etmelerine neden olmuştur. 1235'de Moğol tabiyetini tanıyan,1243'de Baycu idaresindeki Moğol kuvvetlerince Orta Anadolu bölgesi istila edilen ve 1277'den sonra da doğrudan Moğol hakimiyetine bağlanan Anadolu'da, Moğol idaresinin yaygın olarak nüfuz kazanmasıyla başlayan ve Anadolu Selçuklu Devleti'nin batı sınırları yönündeki büyük nüfus hareketleri, 13. yüzyıl boyunca devam etmiştir.
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Sorunu

Bu hareketin önemli devreleri bilinmektedir. 1230'larda Moğollar, İran'da bulunan kuvvetleri için kış mevsimi şartlarına uygun olan Azerbaycan'ın Madiga, Arran ve Mugan yaylalarındaki bazı Türkmen aşiretlerini buralardan göçe mecbur ettiler. Moğol baskısı nedeniyle yerlerinden ayrılmak zorunda kalan ve sürüleri için verimli alanlar arayan bu Türkmenlerin birçoğu, komşu Hrıstiyan topraklarından gelen saldırılar nedeniyle uzak "uç" bölgelerinde yerleştiler.Türkmenlerin "yaylak ve kışlak" olmak üzere yurt istekleri karşısında sıkışan ve onların tarım alanlarında meydana getirdikleri tahribatı gören Selçuklu merkezi yönetimi, Türkmenleri sınır bölgelerine sürmeği hızlandırdılar. Böylece Anadolu'nun kuzey, güney ve batı dağlık bölgelerinde bir Türmen kuşağı oluştu.Fakat, 1240 yılında büyük bir Türkmen isyanı, Selçuklu Devleti'ni temellerinden sarstı.

1256 yılında Moğol kumandanı Baycu, Selçuklu Sulta'nı İzzeddin Keykavus'tan, Anadolu'daki ordu aşiretleri için yaylak ve kışlak alanları tahsis etmesini istedi. Bu istek, Hülagü Han'ın Arran ve Mugan yaylalarını Moğol ordusuna yol açmak için boşaltılmasını emretmesinden sonra gerçekleşmiştir. Sultan'ın, Baycu'nun isteğini reddetmesi üzerine çıkan savaş, Selçuklu ordusunun yenilgisi ve -Kazovası da dahil- Tokat/Amasya civarlarındaki en verimli toprakların kaybedilmesiyle sonuçlandı. Bu, Türkmen göçebelerinin batı sınır bölgelerine doğru akışlarına neden oldu. Keykavus, Bizans'a sığındı (1261); Fakat, Türkmenler onu ve oğullarını Moğollara karşı desteklemeğe devam ettiler. Bunu izleyen 30 yıl, Anadolu'da sürekli çekişme ve sürtüşmelerle geçti. Bu da göçü daha da arttırdı. Arap coğrafyacı İbn Said'in (1274 veya 1286) verdiği rakamlar,Türkmenlerin, sınırlardaki dağılımları hakkında biraz fikir vermektedir:Tonguzlu' (eski adı "Laodicaea" olar Ladik) da 200 bin çadır, Kastamonu' (Paphagonia) da 100 bin çadır ve Kütahya'(Cotyaem)da 30 bin çadır.Anadolu'da bundan sonraki büyük nüfus hareketleri, 1277 yılında Selçuklu aristokrasisi ve Türkmenlerin -Mısır'daki Memlük’ler ile birleşerek- Moğolların "dinsiz" hakimiyetIerine karşı cihad ilan etmelerinden sonra başladı. Cihadın ateşli ruhu ve Sultan Baybars'ın Moğollar karşısındaki zaferi, Anadolu'da -özellikle de sınır bölgelerindeki Türkmenlerde- Moğollar’a karşı savaşmak için büyük bir çoşku uyandırdı. Moğol kuvvetlerinin yoğun baskısıyla sıkışan,savaşçı ve hareketli unsurlar olan Türkmenler, daha batıya ve güneye doğru ilerleyerek- cihad için yoğunlaştırdıkları- enerjilerini, çok iyi korunmayan Batı Anadolu' daki Bizans topraklarına ve Kilikya'daki küçük_tabi Ermeni Krallığı'na karşı harcadılar. Diğer taraftan,Selçuklu Anadolusu'nda doğrudan Moğol otoritesini tesis etmek için, yeni Moğol kuvvetleri -hatta bütün aşiretler- başta Amasya ve Tokat bölgeleri olmak üzere 1277 yılından sonra" yerleşmek üzere" Anadolu'ya gönderilmiştir. 13. yüzyılda bu kuvvetler,toplam 5 tümene (50 bin kişi) ulaşmıştı.

İlhanlı İmparatorluğu'ndaki iç çekişmeler (1291-1295) ile Anadolu'nun bazı bölgelerindeki Moğol askeri yöneticilerin (1297'de Toğaçar ve Baltu, ı298-99'da ise Sülemiş'in) isyanları ve bu ortamın yarattığı baskılar, bu kez aralarında bazı Moğol aşiretlerinin de bulunduğu, Türkmenlerin sınırlara doğru göçlerini arttırarak bu bölgelerdeki yığılmayı arttırmıştır. Bu dönemdeki Türkmen aşiretlerinin,Sakarya Nehri'nin aşağı kıyıları boyunca yayılmaları ve bu Türkmenlerin bir Bizans şehri olan Mesothynion'a (İzmit Yarımadası üzerinde) karşı düzenledikleri akınlar, dönem tarihçisi Pachymeres tarafından kaydedilmiştir. O, Sakarya Nehri ve Kastamonu arasında kalan, Paphlagonian sınır bölgesindeki bu gelişmeleri-Moğol müdahalesine yol açan- devlet içindeki ardı arkası kesilmeyen karışıklıklarla bağdaştırmıştır. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi, kendisinden Bizans kaynaklarında ilk defa,13. yüzyılın sonlarında, sınırın en gelişmiş bölgelerinden Bizans topraklarına karşı Türkmenlerin düzenledikleri ısrarlı akınların lideri olarak bahsettirmiştir.

Bu arada, Abu Said yönetimindeki İran'da Moğol nüfuzunun zayıflaması da (1317-1335), Anadolu'daki çekişmeleri azaltmamıştır.Zira, Timurtaş (1318-1327) kendisine bağlı kuvvetlerle Orta Anadolu'nun sınır bölgelerindeki kontrolünü güçlendirerek tam olarak bağımsızlığını kazanmağa çalışıyordu.Hareketine İslamiyet'in cihad ideolojisini adapte eden Timurtaş, Bizans'a karşı akınlarda büyük prestij kazanmış Türkmen gazi liderlerinin halk arasındaki tesirini azaltabiIrnek için, Memlükler'e yakınlık göstermiştir.Timurtaş, özellikle, eski Selçuklu sınır bölgesinde bağımsız beylikler kurmuş beylere karşı çok sert ve acımasız davranmaktaydı.Çünkü, gazibeylikler halinde Batı Anadolu'da kurulan bu beylikler Timurtaş'ın etkisinden çok uzakta oldukları gibi, Bizans'a karşı denizden düzenledikleri akınları da, her zamankinden, daha da yoğunlaştırmışlardır.
 
raltar Çevrimdışı

raltar

Super Moderator
Ynt: Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Sorunu

1291-1330 dönemi Türklerin, Ege dünyasına açılmalarında bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. EI-Ömeri'nin, 1330'lu yıllara ait iki kaynağı, o dönemde kurulan 16 Türkmen beyliğinin yarım milyondan fazla süvariyi harekete geçirebileceğini ileri sürmektedir.Cenovalı Balaban ise bu rakamı,Haydar al-Uryan'a istinad ederek, çeyrek milyondan fazla olarak kaydetmiştir., Kayıtlarda, bu süvarilere ek olarak, sayıları belirtilmeyen miktarda piyadeden de bahsedilmektedir. Verilen bu rakamların açıkça abartılmış olmalarına rağmen-bu kuvvetlerin çoğunluğunun Türkmen aşiretlerinden meydana geldiğini hatırlarsak her beylik için verilen rakamın, belli bir bey ve ağaya bağlı aşiret fertlerinden hesaplandığını görürüz. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu değerler arasındaki en yüksek rakamın Batı Anadolu'da Bizanslılardan ele geçirilmiş topraklar üzerindeki beyliklere ait olmasıdır: Menteşeoğulları Beyliği (Coria-l00bin), Aydınoğulları Beyliği (lonia-70 bin), Osmanoğulları Beyliği (Bythinia-40bin), Karesioğulları Beyliği (Mysia-40 bin) ve Saruhanoğulları Beyliği (Lydia-18 bin).

Görüleceği üzere, büyük nüfus potansiyeli ve geliştirilmiş cihad ideolojisi ile, yeni bir Türk yurdu, eski Selçuklu sınır bölgesinde doğmaktaydı. Patlamaya hazır bu sınır toplumundan, Batı Anadolu'daki komşu Bizans topraklarına tecavüz kaçınılmazdı. Sürekli Bizans aleyhine gerçekleşen bu yayılma ilk önce göçebe Türkmen gruplarının Bizans sahil bölgelerindeki yaylalara mevsimlik göçleriyle başlamış bu göçler, gazi liderlerin komutasında küçük akıncı birliklerinin -ganimet veya paralı asker temin etmek için- düzenledikleri seferlerle desteklenmiş, bu arada bazı başarılı liderlerin, yerel idarecileri kendilerine- tabi etmesi ve bunlarla fethedilmiş topraklarda, 'Selçuklu sınır bölgesinde bulunan beyliklere benzer beyliklerin kurulmasıyla devam etmiş ve son olarakta, bu beyliklerin katılımının beraberinde getirdiği "politik ve ekonomik"eğilimler nedeniyle, Ege ve Balkanlar'da üstünlük için sürdürülen mücadeleler ve daha önce yönelimi belli olmayan akınların yeni amaçlara odaklanmasıyla son halini almıştır.


Gazi, Ücretli Askeri Birliklerin Düzenlenişi:
Sınır bölgesinde bululan ve göçebeliğin hakim olduğu bu toplumda,ekonomik baskının bir sonucu olarak-büyük ölçüde yerleşim başlamadan önce- ortaya çıkması kesin talep artışını karşılayacak,ekonomik alanlar aranmağa başlandı. Bu çerçevede, özellikle, Mısır'da pazar genişleyen sektörler olarak kerestecilik ve halcılık,bölgenin güney ve batı kısımlarında yaşayan göçebeler arasında yaygınlaşmıştı. Gerçekten de, halcılık ve kerestecilik ile diğer orman ürünlerine dayalı ekonomik faaliyetler ileride-Türkmen beyliklerinin kontrolündeki- Antalya (Satalia), Alanya (Candelore), Finike,Balat (Palatia) ve Ayasuluk (Altoluogo) limanlarının temel ihraç maddeleri olmuştur.

Anadolu, İran ve Arap topraklarında kölelere karşı artan talep ve fiyatlardaki yükselmeye rağmen bu sınır toplumu, köle ticareti ile hemen hemen hiç ilgilenmemiştir. Gerçekte, "imansızların" köleIikten kurtarılması, karlı bir iş olduğu kadar dini bir nitelik taşımaktaydı.13. ve 16. yüzyıllar arasında yazılmış Türk tarih kayıtları,Hristiyan kaynakları ve "gesta et" “vitea" edebiyatı eserleri, gazilerin bu köle kurtarma faaliyetlerine büyük yer vermiştir.Köleler için yapılan devamlı akınlar ve bunları paralı asker olarak işe alma, Türkmen sınır toplumunda bir uzmanlaşma ve sosyal. değişim meydana getirmiştir. Gerçek bir tarihsel saptama olarak alınmasa da, Osmanlı geleneklerinin orjini ve Osman Gazi'nin yükselişi konularıyla özellikle ilgilenenler için yardımcı olabilecek yaklaşım ise; kırsal göçebelerden oluşan bir Türkmen. boyunda,herhangi bir gazinin "imansızlar"ın topraklarına saldıracak ve akınlarda bulunacak atlılardan ve yoldaşlardan (nöker veya yoldaş) meydana gelen bir alt ordu kurabildiğidir. Bir boydaki savaş liderinin ayrıcalığı ve üstünlüğü, bayrağı altında toplanan gariplerin(değişik orjinli başıboşların) sayısının fazlalığıyla orantılı artardı.Bu garipler, her zaman lider tarafından bir biçimde karşılanır ve onun adamı, yanaşması olurlar ve ona bağlanıp, onun ismiyle çağrılırlardı: Aydınlı, Saruhanlı, Osmanlı veya Mihallu gibi. Bu davranış,babadan gelen akrabalık modeli içindeki ayrıcalıklarını koruyan ve pekiştiren liderlerin aileleri hariç, diğerleri arasında aşiretsel akrabalık bağların kopmasına neden olmuştur. Cihad ideolojisi kadar, akınların başarıları da liderin etrafında toplanmış ve birbirine bağlı bir sosyal grup yaratılmasını sağlayan bağları güçlenmesini sağladı. Buna bağlı olarak, "gaza" ideolojisini somutlaştıran ve liderlerin otoritesine Islamın manevi onayını kazandıran dervişlerse, sınır toplumunda her zamanki varlıklarını sürdürüyorlardı. Gerçekte bu değişim modeli, Orta Asya Türklerine kadar uzanan çok eski bir gelenektir. 13. yüzyılın ikinci yarısında olan işleminin görülmemiş bir uzantısıydı ve bu, merkezi yönetimin Türkmenler üzerindeki kontrolünü kaybetmesi ve Batı Anadolu'daki Bizans savunmalarının çöküşüyle beraber, nüfus baskısının bir sonucuydu. Şimdi Türkmen savaş birlikleri, Balkanlar boyunca ganimet için akınlar yaparlarken aynı zamanda diğer Hrıstiyan yönetimler için de çalışan paralı teşkilatlar gibiydiler.Uc bölgelerindeki at üretimindeki artış, bu geçişin hem sebebi,hem de sonucu olarak kabul edilebilir. Zira, Türkmen yurtlarının bulunduğu topraklar at yetiştirmeğe uygun olduğu gibi, Anadolu'daki at üretimi de -bu dönemde- önemli ölçüde artmıştı. At fiyatları oldukça düşüktü; ancak Anadolu Türkmen atlarının ünü yayıldıkça, komşu ülkelerden büyük talepler gelmeğe başlamıştı. 16.yüzyılın ortalarına kadar, Türk-Moğol taktik özelliklerinin en temel askeri avantajı olmuştur. Piyade sınıfı da varlığını sürdürdü ve bölümleri- ilk Türkmen beyliklerinde olduğu gibi- Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde de Müslüman reayadan askere alınanlar ile dolduruldu. Fakat, sipahilik askeri üst tabakanın bir kuruluşuydu ve bu nedenle sipahiler, yönetici sınıfa mensup olmanın tüm avantajlarını yaşamışlardı. Zira, ata binmenin bir üstünlük sayıldığı bu topluluklara, sıradan reaya kabul edilemezdi.Türkçede sonraları "bölük" denilen, bu aşiretsel birliklerin, paralı birlikler gibi çalışmalarının rolü iyi anlaşılmalıdır. Bu dönemde,Türk paralı askerleri -genellikle- Doğu Akdenizli idi (Batı Akdenizdeki Almogavarlar gibi). 1300'lü yıllarla birlikte, tımar sahibi feodal süvariliğin azalması, bütün Akdeniz dünyasına yayıldı. İtalya ve Balkanlar'daki devletler -tecrübeleriyle- paralı asker birlikleri kiralamanın kendileri için, en uygun, tercih edilebilecek bir çare olduğunu anladılar. Hatta, Balkanlar'daki devletler, özellikle köle şeklinde, çok az ganimetle yetinen Türkmen paralı askeri birliklerini cezbetmek için aralarında yarışıyorlardı. Bu birlikler, yalnız silahlarının(ünlü Türk ok ve yaylarının) üstünlüğünden değil, aynı zamanda idare yapıları ve bir arada uzun zamandan beri savaşmalarından kaynaklanan profesyonellikleri nedeniyle, askeri olarak en başarılı ekipler olarak kabul ediliyorlardı. II. Andronicus yönetimindeki Bizans hükümetinin, artık askeri açıdan etkili olmadığı görülen, taşra orta sınıfının elinde toplanan devlet kazançlarını ele geçirmeye çalışmasının haklı olduğu anlaşılmaktadır. Hükümet böylece Alan, Kıpçak, Türk veya Katalon-Almogavar paralı birlikleri kiralayabileceğine inanıyordu .Gaza amaçlı akınlara bir alternatif olarak, zengin ganimetler elde edilebileceği beklentisi ve deniz aşın çalışmanın uygunluğu, sınır Türkmenleri arasında daha fazla paralı asker bölüklerinin kurulmasına neden oldu. Böyle bir birlik kurulunca, böyle devam etmek zorundaydı. Bazen korkunç katliamlarla sona ,eren deniz aşırı Hrıstiyan ülkelerindeki acımasız tecrübeler, onlara konfederasyon formunda ve yetenekli bir liderin idaresinde daha büyük birlikler kurmanın avantajlarını öğretti. Bu gelişme, sınır beyliklerinin kurucuları olan beylerin önem kazanmalarını sağladı. Umur Gazi'nin faaliyetlerinin detaylı incelenmesi, bu hususun daha açık görülmesini sağlayacaktır. 1305 ve 1311 yılları arasında Trakya ve Yunanistan'daki Türk bölüklerinin Katalan birliği ile işbirliği yapması da, bunun bir sonucu olarak görülebilir.Fakat, gruplar büyüdükçe sınırlı toprak parçası üzerinde yeterli talanın yapılması ganimetin elde edilmesi için uygun ortam bulmak zorlaşmaktaydı.

14. Yüzyılın ilk yansında, paralı askerler kendilerini kiralayan devletlere muhtaçlardı. Fakat, ganimetIere düşkünlükleri nedeniyle, daha iyi şartlar vaad edildiği takdirde -paralı asker olmanın doğal özelliği olarak- her an taraf değiştirmeğe hazırlardı. Bu da Balkanlar'da bu dönemdeki iç siyasetin istikrarsız olmasından. kaynaklanmaktaydı.Zira 1320'den 1380'e kadar olan dönemde, İtalya'da da fazlaca paralı asker kullanıldığı sıralarda, buna benzer durumlar görülmüştür.Paralı askerlere karşı feodal güçl~ veya asker kullanmak,her zaman, acı yenilgilerle sonuçlandı. Örneğin, Michael Palaeologus,Mora Haçlılarına karşı sayışmak için 5000 paralı Türk askeri kiraladı ve başarılı oldu, ancak 1264'de bunlar taraf değiştirince,Haçlılar üstünlüğü ele geçirdiler. Diğer korsanlarla beraber,Türkler de, Bizans donanmasına bu dönemde kayıtlıydılar.

Batı Anadolu'daki Türk ilerleyişinin kritik yıllarında, Bizans hükümeti, acilen 1299'da Nogay'ın idamından sonra iş aramakta olan, 7 bin kişilik bir Alan paralı asker birliği kiralamıştı. Bu meşhur Katalan birliği, 1304 yılında kiralandı. Katalan ve Türk paralı askerleri, Haç veya İslam için savaşmaya yemin etmiş olsalar da,karşılıklı çıkarları uğruna aralarında kolayca anlaştılar. Birkaç kez Bizans hükümeti (ve daha sonra Cantacuzenos) zayıfladı ve dağınık idare yüzünden mali sıkıntıya düştü. Bu dönemde paralı askerleri memnun edebilmek için, onları aralarında Bulgaristan'ın, Sırbistan'ın ve isyankar olduğuna inanılan Yunanistan'ın da yer aldığı,dost olmayan komşu ülkelere talana gönderdi. Cantacuuzenos-hatta Bizans Devleti- Balkanlar'da fetih ve yerleşmeyle ilgilenmedikleri dönemlerde, Anadolu'daki Türk kuvvetlerinin desteklerinin devamını sağladıkları için kendilerini şanslı ve üstün kabul ediyordu.Bu sıralarda, gazi akın birlikleri veya paralı asker birlikleri olarak çalışan Türk grupları, Aydın hanedanından Umur Gazi ve Osmanlı hanedanından Orhan ile oğlu Süleyman Paşa gibi, güçlü liderlerin komutası altında birleştiler. Bizanslılar, ancak böyle liderlerin sayesinde Anadolu'dan güçlü paralı asker desteği alabileceklerini umuyorlardı. Zira, bu Türk boyları "yardımlarıyla Bizanslıların sadık dostlarıydılar: (Bizans kaynaklarında bu terimler kullanılmaktadır).Diğer taraftan ise Türk beyleri, Bizans ile barış içinde kalarak, Balkanlar'a artan sayıda akınlar düzenlemek için,bayrakları altında toplanan ve sürekli sayıları artan gazilere iş ve ganimet temin edebilmekteydiler. Umur, deniz aşırı ülkelerde fetihler veya yerleşimle ilgilenmemekteyken; Süleyman Paşa bu tür siyasetleri uygulamak için uygun koşullar buldu ve 1352'de -Çanakkale Boğazı'nın Avrupa yakasında- bir köprü başı olan Çimpe'nin alınmasını emreden ve çağ değiştiren kararını açıkladı.

Bu makale Prof. Dr. Halil İNALCIK tarafından The Question of the Ottoman State,başlığı altında, International Sournal of Turkish Studies ‘de (Modison, Wısconsın,1980) yayınlanmış; Daha sonra ise Varıorum Raprints serisi dahilinde Halil İNALCIK'ın eserlerini toplu basını olan STUDİES in OTTOMAN SOCİAL AND ECONOMİC HISTORY (London, 1985, S. 71-79) adlı kitapta yayınlanmıştır.
 
K Çevrimdışı

KaraTatar

New member
Ynt: Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Sorunu

Halil hocanın parmak bastığı bir nokta var,İlhanlı devleti,Moğol valileri varken Bağımsızlık na mümkündür
 
G Çevrimdışı

Gökizgi

New member
Ynt: Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Sorunu

KaraTatar ' Alıntı:
Halil hocanın parmak bastığı bir nokta var,İlhanlı devleti,Moğol valileri varken Bağımsızlık na mümkündür

Yani... Osmanlı Devleti'nin bağımsızlık tarihi olarak hangi tarihi söyleyebiliriz?
 
K Çevrimdışı

KaraTatar

New member
Ynt: Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Sorunu

Muasır Bizans tarihçileri 1302'de kurulduğunu zikreder,biz 200 yıl sonra ki Aşıkpaşazâde'ye bakarak 1299 demişiz tabik bu yanlış doğrusu 1302 dir,tam bu esnada İlhanlı devleti yıkılır,Moğollar geri çekilir,Osman bu esnada bağımsızlığını ilan etmiştir
 
G Çevrimdışı

Gökizgi

New member
Ynt: Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Sorunu

KaraTatar ' Alıntı:
... doğrusu 1302 dir, tam bu esnada İlhanlı devleti yıkılır, Moğollar geri çekilir, Osman bu esnada bağımsızlığını ilan etmiştir

İlhanlı Devleti 1302'de değil 1336'da yıkıldı. Moğollar, Anadolu'dan 1302'de değil 1320'li yıllardan sonra çekilmeye başladılar. Tam bu tarihte -yani 1302'de- Osman Bey'in bağımsızlığını ilan ettiğine dair kanıtlarınız nelerdir? Malumunuzdur ki, Türk-İslam devletlerinde bağımsızlık alametleri vardır. 1302'de Osman Gazi'nin hangi bağımsızlık alameti sudur etmiş ki?

KaraTatar ' Alıntı:
Muasır Bizans tarihçileri...

27 Temmuz 1302 tarihi sadece Pachymeres'de geçer. Başka bir Bizans kaynağında geçmez.
 
Geri
Üst