raltar
Super Moderator
ÇİN ÎLE BATI ARASINDAKİ İPEK YOLLARI (8.YÜZYILA KADAR)
Asırlardan beri kullanılan ipeğin, bilindiği gibi ilk üretildiği ülke Çin olmuştur. İpeğin Çin'de keşfinin Kuzey-Çin bölgesinde, Shan-tung eyaletinde, yabani ipek olarak üretildiğine dair Çin kaynaklarında bilgiler mevcuttur. Çin efsanelerine kadar geçmiş olan ipek, Çin imparatoru Shang-ti zamanından beri kullanılmağa başlandığını göstermektedir. İpeğin kullanılma geleneği, ipeği Çin medeniyetinin önemli unsurlarından biri haline getirmiştir. Bir prenses tarafından keşfedilen ipek, imparatorun kullanması için özel olarak ayrılmaktaydı. Yalnızca imparatorun, yakın akrabalarının ve ülkenin ileri gelenlerinin kullanmasına izin verilen eşyalar arasında yer alan ipek, imparator tarafından sarayın içinde beyaz ipekten bir rop, saray-dışında ise sarı ipekten bir rop giymesi ve karısı ile tahtın varisinin de sarı ipekten yapılmış elbiseler giymeleri şeklinde idi. Anlaşıldığı kadarıyla, ilk başlarda yalnız imparator ailesinin ihtiyacı için tahsis edilen ipek, Çin imparatorluğunun büyüklü küçüklü birçok devlete bölünmesi ve dolayısıyla hükümdar ailelerinin çoğalması nedeniyle ipek üretiminde devamlı bir artışın sağlanmasına temel teşkil etmiştir.
İlk çağlardan beri, Avrupa'nın Doğu'nun ilgisini çeken hususiyetleri arasında baharat, esans, mücevherat yanında bilhassa ipek gelmektedir. Görüldüğü gibi, bütün bunlar insanın zevkleriyle ilgili nesnelerdir. İpek ise, kadınların ve hatta erkeklerin bile giymekten hoşlandığı bir madde olmuştur.
Konumuz Çin'in Batı ile ipek ticareti ve ilk ipek yolları olduğuna göre, meseleye bu açıdan bakmakta yarar vardır. İpek Çin'de bir sanayii durumuna geldiğinde ve en parlak dönemini yaşadığı ilk devirlerde bile Batı bunun sırrını, nasıl elde edildiğini daha bilmiyordu. V. yüzyılda ipek ilk defa Çin sınırını aşıyor ve Hoten'de üretime başlanıyordu. Bilindiği gibi, Hoten Kralı bir Çinli prenses ile evlenmiş ve daha sonra bu prenses yeni ülkesine giderken, gümrük memurlarının çok sıkı kontrollerine rağmen ipek böceği ve dut ağacı tohumunu ülkesine getirmiştir.
Han Sülalesi (M.ö. 206- M.S. 220) zamanına kadar Çinde daha çok endüstri malzemesi olarak kullanılan ipek,yabancı ülkelerle yapılan ticarette bir değişim aracı olarak kullanılmağa başlamış. Diğer yandan, Çin sarayına ön Asya'dan Orta Asya yolu 1le gelen eşyalar da,Doğu-Batı arasındaki ticareti arttırmıştır.
M.ö. 753 yılında Part'lar ile Romalılar arasında yapılan Carrhae savaşı, Romalılar'ın yenilgisiyle son bulmuş ve Romalılar'ın Toroslar ve Fırat nehrinin doğusuna yayılmasını önlemiştir. Bunun yanında bu savaşın diğer önemli bir tarafıda, Romalı askerler tarafından ilk defa görülen parlak renkli altın işlemeli bayraklar, belki de Batı dünyasının ipekle ilk karşılaşması olmuştur, Carrhae savaşının üzerinden 30 yıl geçmeden Roma'da yapılan bir törende Sezar'ın başının üstündeki gölgeliğin Romalılar tarafından görülmesi (Doğu'ya seyahat edenler bir tarafa bırakılacak olursa) ipeği ilk defa ülkelerinde tanımalarına sebebiyet vermiştir. Seneler geçtikçe Romalılarda ipeğe olan ihtiyaç artmış ve hatta Augustus'un ölümünden bir kaç ay sonra ihtiyarlar Meclisi, aldığı bir kararla, ipeğin erkekler tarafından kullanılmasını yasaklamış ve bu hakkı yalnızca kadınlara vermiştir.
Bu devirde ipeğin gerçek yapısını bilmeyen Romalılar, Yunanlıların ipeğin anavatanında yaşayanlara "Sere" (Çinli) dedikleri gibi, ipek kumaşa da "Sericum" adını vermişlerdir. 6. yüzyılda dahi ipek üretiminin Hoten’i aşıp Batılılar tarafından öğrenilip öğrenilmediği hakkında kesin bir bilgimiz olmamasına rağmen, Batılı tüccarların bu zamanlarda aldıkları ipekli dokumaların yine Çin'den geldiği bilinmektedir. Esasında Çin, ipeğini kendisi ihraç etmekteydi. Fakat bu ihracatta ipek bazı istisnalar kabul edilse bile, ancak gemilerle Seylan'a kadar götürülür, kara yoluyla yapılan ihracatta ise kervanlar vasıtasıyla Türkistan sınırı aşılmazdı. Seylan ve Türkistan'a kadar getirilen bu Çin ipeğinin Batıya taşınması ise birtakım aracı kabile veya mîlletler tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu ticareti yapanların başında ise Sogdhılar ve Eftalitler gelmektedir. Bu devirlerde Bizans'ın komşusu durumunda olan ve ilk Türk devleti olan Hsıung-nu (Hun)ların, ipek ticareti ile uğraştıktarı pek söylenemez.. Ancak Hisung-nular bu devirlerde daha çok Kuzey Kürk ticaretini ellerinde bulunduruyorlardı. M.ö. ki ilk dönemlerde Doğu-Batı arasındaki ticaret yolu, bugünkü Batı Shensi ve Kan-su'dan geçerek Doğu Türkistan'a vasıl oluyordu. Fakat bu dönemlerde, Türkistan'a giden yollara Hsiung-nular hâkimdi. Dolayısıyla, istedikleri zaman da bu ticaret yolunu değiştirebiliyorlardı ve hatta tamamen yolları kesebiliyorlardı. Bundan dolayı da Çin, kervanlarının ulaşımlarını kolaylaştırabîlmek ve kervanların yağma edilmesini önlemek amacıyla başta Hun'lar olmak üzere Güney bölgelerinde kontrolları altında tutmak zorunda kalıyorlardı.
M.ö. ikinci yüzyılın sonlarına doğru Hun hâkimiyeti bugünkü Çungarya ve Kazakistan taraflarına kayarak Kuzey-Batı istikâmetine yayılmıştı. Bu durum ise, Avrupa ile Uzak-Doğu arasında bozkır yolu ticaretin gelişmesine sebep olmuştur. Daha sonra bu bölgelerde yapılan arkeolojik kazılar, Karadeniz ile Çin arasındaki ticaret yolunun M.ö. 114 senesinde de işlek olduğunu göstermektedir.
Çin'in Batı İle yapacağı ticaret için kendilerine en uygun ülke olan Ta-Hsia (Bactriana) ile ticaretin yapılabilmesi için kervanların yollarda yağmalanmaması lazım geliyordu. Bunun için bilhassa Han imparatoru Wu ti (M.ö. 141-89) zamanında bazı tedbirler alınmışsa da fazla etkili olduğunu söylemek imkânsızdır. Çinliler tarafından Kansu şehrinin batısındaki Su-cbou şehri başlangıç olmak üzere Türkistan' daki pek çok şehirden geçilerek Bactria'ya vanlma.amacı güden yol, bu dönemlerde, Kuzey Yolu olarak bilinmekteydi.
ipek yolunun Çin'in Orta Asya'ya hâkimiyeti başka devlet veya kabilelere geçtiği zaman güzergâh değiştirdiğini görmekteyiz. M.Ö. ki dönemlerde Çin'den Orta Asya'ya Oç ticaret yolunun açıldığı bilinmektedir. Bunlardan birincisi ve en önemlisi Dung-huang'a kadar giden Kuzey Yolu'dur. Bu yol Turfan-Urumçi yönünde uzanmaktadır, ikinci yol, Kuça'dan geçen ve Kaşgar'a kadar giden yoldur. Üçüncü yol ise, Güney Yolu'dur ve bu yol Lop-nor'dan güneye doğru gider ve Kaşgar şehrine kadar uzanırdı. İpek yolunun daha sonraki devirlerde değiştiğini görmekteyiz. Şöyle ki; Dung-huang'dan Çin'e doğru yine üç yoldan vâsıl olunmakta fakat Dung-huang'dan Batı'ya doğru giden yol güzergâhında değişiklik göze çarpmaktadır. Dung-huang'dan Pamir dağları aşılarak Belh şehrine gelinmekte ve buradan kuzeye yönelinerek Hazar Denizi'nin güneyine ve oradan da Dicle ve Fırat nehirleri geçilip Suriye kıyılarına gelinmekteydi.
ipek yolunun Dung-huang'dan sonraki batıdaki kısmının büyük bir bölümü Sogd topraklarından geçmektedir. Tüccar bir kavim-olan Sogdlar bu ipek ticareti ile fazlasıyla ilgilenmişler ve bundan dolayı da bu ticareti zaman zaman tekellerine almışlardır. Çin'den gelen ipekler Sogdluların aracılığı ile yahut tamamen aracısız bir şekilde iran'a kadar gelmekte ye iranlılar kendi îhtiyaçladını aldıktan sonra geriye kalan ipek, doğrudan doğruya Bizans imparatorluğuna gönderilirdi. Bizans ise bu gelen mallarla kendi ihtiyacını karşılar ve ayrıca diğer ülke temsilcilerine verilmek üzere ellerinde daima kumaş bulundururlardı. Bizanslılar, gelen ham ipeği İstanbul, Suriye ve Sur şehirlerinde işleyerek kumaş haline getirmekteydiler. İslâmiyetin Arap yarımadasında ortaya çıkışından sonra, Arapların cihad fikri ile yayılmaları ilk planda, ticaretin yavaşlamasına sebep olmuşsa da, bu ticarî duraklama çok uzun sürmemiş ve bilhassa Eftalitler ticaretin gelişmesini ve kolaylaştırmasını sağlamaya çalışmışlardır.
Han imparatoru Wu-ti döneminden sonra, Tarım havzasında Hunlar ile Çinliler arasında ipek yolunun kontrolünü ellerinde tutabilmeleri için mücadelelerin geçtiğini görmekteyiz. Bu mücadeleden askerî garnizonlar kurarak bu bölgelerin kontrolünü ellerine geçiren Çinliler olmuştur. Çinliler’in hu bölgeleri kolayca ele geçirebilmeleri ve buralarda askeri garnizonlar kurmalarının en büyük sebebi ise, Hunlar’ın M.S. 60 yıllarından itibaren iç mücadelelere başlamış olmalarından kaynaklanmaktadır.
Asırlardan beri kullanılan ipeğin, bilindiği gibi ilk üretildiği ülke Çin olmuştur. İpeğin Çin'de keşfinin Kuzey-Çin bölgesinde, Shan-tung eyaletinde, yabani ipek olarak üretildiğine dair Çin kaynaklarında bilgiler mevcuttur. Çin efsanelerine kadar geçmiş olan ipek, Çin imparatoru Shang-ti zamanından beri kullanılmağa başlandığını göstermektedir. İpeğin kullanılma geleneği, ipeği Çin medeniyetinin önemli unsurlarından biri haline getirmiştir. Bir prenses tarafından keşfedilen ipek, imparatorun kullanması için özel olarak ayrılmaktaydı. Yalnızca imparatorun, yakın akrabalarının ve ülkenin ileri gelenlerinin kullanmasına izin verilen eşyalar arasında yer alan ipek, imparator tarafından sarayın içinde beyaz ipekten bir rop, saray-dışında ise sarı ipekten bir rop giymesi ve karısı ile tahtın varisinin de sarı ipekten yapılmış elbiseler giymeleri şeklinde idi. Anlaşıldığı kadarıyla, ilk başlarda yalnız imparator ailesinin ihtiyacı için tahsis edilen ipek, Çin imparatorluğunun büyüklü küçüklü birçok devlete bölünmesi ve dolayısıyla hükümdar ailelerinin çoğalması nedeniyle ipek üretiminde devamlı bir artışın sağlanmasına temel teşkil etmiştir.
İlk çağlardan beri, Avrupa'nın Doğu'nun ilgisini çeken hususiyetleri arasında baharat, esans, mücevherat yanında bilhassa ipek gelmektedir. Görüldüğü gibi, bütün bunlar insanın zevkleriyle ilgili nesnelerdir. İpek ise, kadınların ve hatta erkeklerin bile giymekten hoşlandığı bir madde olmuştur.
Konumuz Çin'in Batı ile ipek ticareti ve ilk ipek yolları olduğuna göre, meseleye bu açıdan bakmakta yarar vardır. İpek Çin'de bir sanayii durumuna geldiğinde ve en parlak dönemini yaşadığı ilk devirlerde bile Batı bunun sırrını, nasıl elde edildiğini daha bilmiyordu. V. yüzyılda ipek ilk defa Çin sınırını aşıyor ve Hoten'de üretime başlanıyordu. Bilindiği gibi, Hoten Kralı bir Çinli prenses ile evlenmiş ve daha sonra bu prenses yeni ülkesine giderken, gümrük memurlarının çok sıkı kontrollerine rağmen ipek böceği ve dut ağacı tohumunu ülkesine getirmiştir.
Han Sülalesi (M.ö. 206- M.S. 220) zamanına kadar Çinde daha çok endüstri malzemesi olarak kullanılan ipek,yabancı ülkelerle yapılan ticarette bir değişim aracı olarak kullanılmağa başlamış. Diğer yandan, Çin sarayına ön Asya'dan Orta Asya yolu 1le gelen eşyalar da,Doğu-Batı arasındaki ticareti arttırmıştır.
M.ö. 753 yılında Part'lar ile Romalılar arasında yapılan Carrhae savaşı, Romalılar'ın yenilgisiyle son bulmuş ve Romalılar'ın Toroslar ve Fırat nehrinin doğusuna yayılmasını önlemiştir. Bunun yanında bu savaşın diğer önemli bir tarafıda, Romalı askerler tarafından ilk defa görülen parlak renkli altın işlemeli bayraklar, belki de Batı dünyasının ipekle ilk karşılaşması olmuştur, Carrhae savaşının üzerinden 30 yıl geçmeden Roma'da yapılan bir törende Sezar'ın başının üstündeki gölgeliğin Romalılar tarafından görülmesi (Doğu'ya seyahat edenler bir tarafa bırakılacak olursa) ipeği ilk defa ülkelerinde tanımalarına sebebiyet vermiştir. Seneler geçtikçe Romalılarda ipeğe olan ihtiyaç artmış ve hatta Augustus'un ölümünden bir kaç ay sonra ihtiyarlar Meclisi, aldığı bir kararla, ipeğin erkekler tarafından kullanılmasını yasaklamış ve bu hakkı yalnızca kadınlara vermiştir.
Bu devirde ipeğin gerçek yapısını bilmeyen Romalılar, Yunanlıların ipeğin anavatanında yaşayanlara "Sere" (Çinli) dedikleri gibi, ipek kumaşa da "Sericum" adını vermişlerdir. 6. yüzyılda dahi ipek üretiminin Hoten’i aşıp Batılılar tarafından öğrenilip öğrenilmediği hakkında kesin bir bilgimiz olmamasına rağmen, Batılı tüccarların bu zamanlarda aldıkları ipekli dokumaların yine Çin'den geldiği bilinmektedir. Esasında Çin, ipeğini kendisi ihraç etmekteydi. Fakat bu ihracatta ipek bazı istisnalar kabul edilse bile, ancak gemilerle Seylan'a kadar götürülür, kara yoluyla yapılan ihracatta ise kervanlar vasıtasıyla Türkistan sınırı aşılmazdı. Seylan ve Türkistan'a kadar getirilen bu Çin ipeğinin Batıya taşınması ise birtakım aracı kabile veya mîlletler tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu ticareti yapanların başında ise Sogdhılar ve Eftalitler gelmektedir. Bu devirlerde Bizans'ın komşusu durumunda olan ve ilk Türk devleti olan Hsıung-nu (Hun)ların, ipek ticareti ile uğraştıktarı pek söylenemez.. Ancak Hisung-nular bu devirlerde daha çok Kuzey Kürk ticaretini ellerinde bulunduruyorlardı. M.ö. ki ilk dönemlerde Doğu-Batı arasındaki ticaret yolu, bugünkü Batı Shensi ve Kan-su'dan geçerek Doğu Türkistan'a vasıl oluyordu. Fakat bu dönemlerde, Türkistan'a giden yollara Hsiung-nular hâkimdi. Dolayısıyla, istedikleri zaman da bu ticaret yolunu değiştirebiliyorlardı ve hatta tamamen yolları kesebiliyorlardı. Bundan dolayı da Çin, kervanlarının ulaşımlarını kolaylaştırabîlmek ve kervanların yağma edilmesini önlemek amacıyla başta Hun'lar olmak üzere Güney bölgelerinde kontrolları altında tutmak zorunda kalıyorlardı.
M.ö. ikinci yüzyılın sonlarına doğru Hun hâkimiyeti bugünkü Çungarya ve Kazakistan taraflarına kayarak Kuzey-Batı istikâmetine yayılmıştı. Bu durum ise, Avrupa ile Uzak-Doğu arasında bozkır yolu ticaretin gelişmesine sebep olmuştur. Daha sonra bu bölgelerde yapılan arkeolojik kazılar, Karadeniz ile Çin arasındaki ticaret yolunun M.ö. 114 senesinde de işlek olduğunu göstermektedir.
Çin'in Batı İle yapacağı ticaret için kendilerine en uygun ülke olan Ta-Hsia (Bactriana) ile ticaretin yapılabilmesi için kervanların yollarda yağmalanmaması lazım geliyordu. Bunun için bilhassa Han imparatoru Wu ti (M.ö. 141-89) zamanında bazı tedbirler alınmışsa da fazla etkili olduğunu söylemek imkânsızdır. Çinliler tarafından Kansu şehrinin batısındaki Su-cbou şehri başlangıç olmak üzere Türkistan' daki pek çok şehirden geçilerek Bactria'ya vanlma.amacı güden yol, bu dönemlerde, Kuzey Yolu olarak bilinmekteydi.
ipek yolunun Çin'in Orta Asya'ya hâkimiyeti başka devlet veya kabilelere geçtiği zaman güzergâh değiştirdiğini görmekteyiz. M.Ö. ki dönemlerde Çin'den Orta Asya'ya Oç ticaret yolunun açıldığı bilinmektedir. Bunlardan birincisi ve en önemlisi Dung-huang'a kadar giden Kuzey Yolu'dur. Bu yol Turfan-Urumçi yönünde uzanmaktadır, ikinci yol, Kuça'dan geçen ve Kaşgar'a kadar giden yoldur. Üçüncü yol ise, Güney Yolu'dur ve bu yol Lop-nor'dan güneye doğru gider ve Kaşgar şehrine kadar uzanırdı. İpek yolunun daha sonraki devirlerde değiştiğini görmekteyiz. Şöyle ki; Dung-huang'dan Çin'e doğru yine üç yoldan vâsıl olunmakta fakat Dung-huang'dan Batı'ya doğru giden yol güzergâhında değişiklik göze çarpmaktadır. Dung-huang'dan Pamir dağları aşılarak Belh şehrine gelinmekte ve buradan kuzeye yönelinerek Hazar Denizi'nin güneyine ve oradan da Dicle ve Fırat nehirleri geçilip Suriye kıyılarına gelinmekteydi.
ipek yolunun Dung-huang'dan sonraki batıdaki kısmının büyük bir bölümü Sogd topraklarından geçmektedir. Tüccar bir kavim-olan Sogdlar bu ipek ticareti ile fazlasıyla ilgilenmişler ve bundan dolayı da bu ticareti zaman zaman tekellerine almışlardır. Çin'den gelen ipekler Sogdluların aracılığı ile yahut tamamen aracısız bir şekilde iran'a kadar gelmekte ye iranlılar kendi îhtiyaçladını aldıktan sonra geriye kalan ipek, doğrudan doğruya Bizans imparatorluğuna gönderilirdi. Bizans ise bu gelen mallarla kendi ihtiyacını karşılar ve ayrıca diğer ülke temsilcilerine verilmek üzere ellerinde daima kumaş bulundururlardı. Bizanslılar, gelen ham ipeği İstanbul, Suriye ve Sur şehirlerinde işleyerek kumaş haline getirmekteydiler. İslâmiyetin Arap yarımadasında ortaya çıkışından sonra, Arapların cihad fikri ile yayılmaları ilk planda, ticaretin yavaşlamasına sebep olmuşsa da, bu ticarî duraklama çok uzun sürmemiş ve bilhassa Eftalitler ticaretin gelişmesini ve kolaylaştırmasını sağlamaya çalışmışlardır.
Han imparatoru Wu-ti döneminden sonra, Tarım havzasında Hunlar ile Çinliler arasında ipek yolunun kontrolünü ellerinde tutabilmeleri için mücadelelerin geçtiğini görmekteyiz. Bu mücadeleden askerî garnizonlar kurarak bu bölgelerin kontrolünü ellerine geçiren Çinliler olmuştur. Çinliler’in hu bölgeleri kolayca ele geçirebilmeleri ve buralarda askeri garnizonlar kurmalarının en büyük sebebi ise, Hunlar’ın M.S. 60 yıllarından itibaren iç mücadelelere başlamış olmalarından kaynaklanmaktadır.